28 Mayıs 2011 Cumartesi

Playboy (11. Bölüm)

[11.Bölüm]



John Mi-cha'ya istemsiz olarak yaklaşıyordu. Mi-cha ise o yaklaştıkça korkmaya başladı. Öpme ihtimaline karşı kafasını hızla yana çevirdi. John suçlu gözlerle Mi-cha'ya baktı.



-Mi-cha ben...



-John lütfen çekilir misin?



-Ne yapıyorsunuz siz ?



Mi-cha ve John sesin geldiği yere baktılar. Sang-ho şaşkın ve irileşmiş gözlerle onlara bakıyordu. Dişlerini sıkıp bir hamleyle John'un yakasından tutup kaldırdı ve Mi-cha'nın duymayacağı bir köşeye götürüp hızla duvara çarptı. John'a yaklaştı. Hala yakasından tutuyor ve burnundan soluyordu. Dişlerini sıkarak konuştu.



-Onu seviyor olabilirsin ama eğer bir daha ona böyle adice yaklaşırsan arkadaşımsın demem bilmiş ol!



John Sang-ho'ya öfkeyle bakıyordu.



-Ona karşı tavırlarım seni ilgilendirmez.



Sang-ho iyice sinirlenmişti. John'un yakasını daha çok sıktı.



-Ona karşı olan sevgini böyle mi belli ediyorsun?! Tek yapabildiğin bu mu!



-Onun için herşeyden vazgeçerim Sang-ho! Onun için tüm kızlarla ilişkimi kestim. Onun için barlara, disco'lara gitmeyeceğime yemin ettim. Onun da beni sevmesi için elimden geleni yapacağım. Benim sevgimi sakın küçümseme! Sakın!



Sang-ho bu sözler karşısında yutkundu. Yavaşça John'un yakasını bıraktı. Bakışlarını John'dan çekip kafasını başka yöne çevirdi. Birşeyler yumruk oluyordu boğazında.. Konuşamayacağını anlayınca hiçbirşey söylemeden gitti.

Hızla arabasına atlayıp okuldan uzaklaştı.



*~~~~~*~~~~~*



Sang-ho kendisini eve attı. Üstündeki ceketi, T-shortu bir kene fırlattıktan sonra kanepeye yayıldı.



*~~~~~*~~~~~*



Mi-cha hızla yerden kalkıp John ve Sang-ho'yu beklemeye başladı. Birkaç dakika sonra sadece John gelmişti. Mi-cha bakışlarını hemen ondan çekti. John ise suçlu gözlerle bakıyordu.



-Mi-cha özür dilerim. Herşey bir anda...



-John lütfen sus.. Hatırlamak istemiyorum.



John boynunu yere eğdi.



-Gerçekten özür dilerim. Kendimi affettirmek için ne gerekiyorsa yapacağım.



Mi-cha John'a boş gözlerle baktı ve hiçbirşey demeden kütüphaneden çıktı.



*~~~~*~~~~*



Gece yarısı olmuştu. Mi-cha duvardaki Sang-ho'nun resimlerine baktıkça gözleri doluyordu. Sang-ho'yu aramaya karar verdi. Tüm cesaretini toplayıp telefonu eline alıp Sang-ho'yu aradı.



Sang-ho saatlerdir aynı kanepede müzik dinleyerek tavana boş boş bakıyordu. Telefonunun çaldığını duyunca yavaşça masanın kenarına elini uzatıp telefonu aldı. "Çilek Kız" yazısını görür görmez kapattı. Birkaç dakika sonra telefon yine çaldı. Bu kez rehberine öylesine kaydettiği, yüzünü bile hatırlamadığı kişilerden biri arıyordu. Telefonun hoperlörünü açtı.



-Alo? Oppa? Nerdesin, niye gelmedin? Oppa, iyi misin? Ses v...



Sang-ho hiçbirşey demeden tavana boş boş bakıyordu. Parmaklarıyla kapatma tuşunu bulup kapattı ve telefonu yere attı. Birkaç dakika sonra kapının zili ısrarla çalmaya başladı. Sang-ho hiçbirşey yapmadan aynı pozisyonda oturup yine tavana boş boş bakıyordu. Daha sonra bir anahtar sesi geldi.



Myeong-dae koşarak içeri girdi. Yerde içki şişeleri, kırık bardaklar, ceket, gömlek, anahtar ve birkaç ıvır zıvır vardı. Sang-ho'yu boş boş otururken görünce hızla karşısına dikildi.



-Aptal herif! Nerdesin sen? Yedek anahtarı vermesen öldüğünden şüphelenecektim!



Sang-ho hiçbirşey demiyordu. Myeong-dae çalan şarkıya dikkat kesildi. Sonra yine Sang-ho ya döndü.



-"Marc Anthony - My baby you" mu? Sang-ho, bu şarkıyı kendini kötü hissettiğinde dinlediğini biliyorum. Söyle bana neyin var?



-Yok birşeyim..



Sang-ho'nun sesi çok güçsüz çıkıyordu. Myeong-dae sakinleşip yavaşça Sang-ho'nun karşısındaki koltuğa oturdu.



-Sang-ho, senin bendeki önemini biliyorsun.. Korkutma beni ve anlat. Arkadaşın olarak yardım etmeliyim..



Sang-ho hala tavana bakıyordu. Güçsüz sesiyle konuşmaya başladı.



-Arkadaşının senin sevdiği kızı sevdiğini öğrensen ne yapardın?



Myeong-dae herşeyi en başından biliyor ve anlıyordu. Choi Sang-ho ona John'dan daha yakındı. Bu yüzden onu üzgün görmek istemiyordu.



-Sevmeye devam ederdim...



Sang-ho kafasını yavaşça Myeong-dae'ye çevirdi. Kendisini üzmemek için böyle dediğini anlamıştı.



-Ben ve sen aynı kızı sevsek sen ne yapardın.?



Myeong-dae başını yere eğdi.



-Vazgeçerdim..



-Başka yol yok, değil mi Myeong?



-Bir aşkı ancak başka bir aşk unutturur derler. Doğru mu yanlış mı bilemiyorum



İkisi de sustu...



*~~~~~*~~~~~*



-Hey, oppa.



Sang-ho masadan başını kaldırıp tek gözü kapalı bir şekilde başındaki kıza baktı. Mi-cha Sang-ho'ya yaklaşmaya çalışan bu tür kızlardan nefret ediyordu.



-Ne var?



-Kamp yapmayı düşünüyoruz sınıfça. Sınavlara çok var, moral olur dedik. Gelir misin?



Sang-ho 'hayır' diyecekken John arkadan seslendi.



-Mi-cha ve ben geliyoruz.



Kız isteksizce onların ismini yazdıktan sonra tekrar Sang-ho'ya döndü.



-Geliyorsun değil mi Oppa?



Sang-ho Mi-cha'ya baktıktan sonra kıza döndü.



-Geliyorum.



-Haha, emin ol süper geçecek.



-İyi iyi. Git başımdan.



Kız dudağını büzüp uzaklaştı. Sang-ho başını tekrar masaya koyup gözlerini kapattı.



*~~~~~~*~~~~~~*



-İşte geldik.



-Wooaav kamp alanı harika!



-Bence de.. Ay şu göle bakın.



-Manzara süper!



Sang-ho bu kalabalıktan uzaklaşıp kendisini ağaçlık alanların arasına bıraktı. Bir süre sonra arkasından bir çıtırtı geldiğini duydu. Hızla arkasını döndü. Karşısında Mi-cha'yı görünce tekrar önüne dönüp yürümeye başladı.



-Sang-ho bekle!



Sang-ho onu duymazlıktan gelip yürümeye devam ediyor, adımlarını daha hızlandırıyordu.



-Choi Sang-ho bekle, beraber gidelim! Ahhh!



Sang-ho bu küçük çığlığı duyar duymaz arkasını döndü. Mi-cha yere düşmüştü. Hemen yanına koşup kucağına yasladı.



-Mi-cha iyi misin?!



Mi-cha ağlar gibi konuştu.



-Dizim ve ellerim çok acıyor..



Sang-ho hızla Mi-cha'yı kucaklayıp yerfen kaldırdı. Eli ve dizleri kanıyordu.



-Hey, ne oldu Sang-ho?



-Mi-cha düşmüş mü?



-Bilmem, galiba..



Sang-ho konuşanlara hızla döndü.



-Açılan çadırlardan hangisi benim?



-Şurdaki.. Çantanı oraya koyduk.



Sang-ho Mi-cha'yı oraya götürüp çantasından ilk yardım malzemelerini çıkardı ve Mi-cha'nın kanayan yerlerine pansuman yaptı. Mi-cha sadece Sang-ho'yu izliyordu. Bu arada içeri hızla John girdi. Hemen Mi-cha'nın yanına diz çöktü.



-Mi-cha iyisin değil mi? Bana iyi olduğunu söyle.



-Sakin ol John, birşeyim yok.



Sang-ho aceleyle pansumanı yaptıktan sonra hiçbirşey demeden hızla ayağa kalktı. Sesi oldukça donuktu...



-Geçmiş olsun.. Dinlen biraz.



-Teşekkürler..



Sang-ho çadırdan çıkacakken John'un sesini duydu.



-Teşekkürler dostum.



Sang-ho yavaşça John'a döndü. Hiçbirşey demeden çadırdan uzaklaştı.



*~~~~~*~~~~~*



Akşam yemeğini yedikten sonra herkes çadırlarına geçti. Sang-ho çadırından çıkıp çadırın dibine yaslandı ve ayaklarını uzatarak yıldızları izlemeye devam etti.



-Oppa?



Sang-ho sesin geldiği yere baktı. Sınıftaki kızlardan bir başkasıydı. Tekrar gökyüzüne çevirip kıza bakmadan konuştu.



-Ne var gece gece?



-Biraz gezelim mi?



-Gecenin bir yarısı, ormanlık bir alanda bir erkeğe gezme teklifi mi ediyorsun? Senin geleceğini görmek zor değil. İstemiyorum!



-Neden bu kadar kırıcısın ki? Sen bilirsin.



Kız hızla uzaklaştı. Sang-ho alaycı alaycı gülerek yıldızlara bakmaya devam etti.



-Sang-ho? Gelebilir miyim?



Bu ses Mi-cha'nın sesiydi. Hızla kafasını Mi-cha'ya çevirdi.



-T..tabi..



Mi-cha yavaşça Sang-ho'nun yanına oturdu.



-Yıldızları mı izliyordun?



-Hmm.. Evet.. Bugün hava bulutsuz. Yıldızlar daha belli.



Mi-cha Sang-ho ya gülümseyip onun dizine başını koyup uzandı. Sang-ho neye uğradığını şaşırmıştı.



-N..napıyorsun?



Mi-cha Sang-ho'ya bakmadan gülümseyip konuştu.



-Arkadaşımın dizine yatıp yıldızları izliyorum..



Sang-ho da gülümseyip ceketini çıkardı ve Mi-cha'nın üstüne örttü. Sonra başını kaldırıp yıldızları izlemeye devam etti. Mi-cha, yıldızları izleyen Sang-ho'nun yüzüne bakıyordu. 2 senedir aşık olduğu kişinin dizlerindeydi.



-Mi-cha?



Mi-cha hemen gözlerini çekip başka yere bakıyormuş gibi yaptı.



-Efendim?



-Bir türlü uyuyamıyorum.



-Annemin ben küçükken uyuyamadığımda beni nasıl uyuttuğunu bilmek ister misin?



-Nasıl uyuturdu?



-3 deyince gözlerimizi kapatacağız ve aklımızdan bir rüya oluşturacağız. Gözlerini açtığında sabah olmuş olacak.



-İşe yarar mı?



-Tabi ki.



Sang-ho Mi-cha'ya bakıp gülümsedi.



-Hadi o zaman başla.



-3 deyince gözlerini kapat tamam mı?



-Tamam, ama sen de kapat.



-Tamam.. 1....2....3



Sang-ho yavaşça gözlerini kapattı. Mi-cha ise bir gece boyu onun dizlerinde onu izlemek istiyordu. Mi-cha'nın gözlerinden bir damla yaş süzüldü.

Çadırın arkasında onları izleyen John'un gözyaşları da Mi-cha'nınkilerle birlikte hareket ediyordu...



*~~~~~*~~~~~*

Sıkıcıydı biliyorum. Özür dilerim. =( ama olaylar yavaş yavaş gelişmeye başlayacak..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder