[6.Bölüm]
Myeong-dae arabasını park ettikten sonra bardan içeri girdi. Her zamanki oturdukları yere baktı. John tek başına oturmuş birşeyler içiyordu. Yanına gidip koluna vurdu.
-Naber adamım?
John hafifçe başını kaldırıp Myeong-dae'ye gülümsedi.
-İyilik mi demeliyim?
-Birşeyin mi var.
John hafifçe tebessüm edip içki bardağına baktı.
-Yok birşey.. Ne olabilir ki.. Hiçbirşey yok.
-Ummm sanırım bir problemin var ve bizimle paylaşmaya çekiniyorsun.
-Kendimle paylaşmaktan bile çekiniyorum..
-O zamah önce kendinle paylaş sonra benim yanıma gel olur mu?
John, her zaman içini rahatlatan Myeong-dae'ye gülümseyerek baktı.
-Teşekkürler.. Bu arada bugün neden geciktiniz? Sang-ho nerde?
Bu arada Sang-ho yanında bir kızla geldi.
Myeong-da yavaşça John'un kulağına eğildi.
-Bu da yeni avı galiba.
John sadece boş boş bakıyordu.
-Hey! Nasılsınız?
-Biz iyiyiz. Sen? Sen de iyisin şu an sanırım.
Dedi Myeong-dae sırıtarak. Kız Sang-ho'nun yanına bir öpücük kondurup başka tarafa gitti.
Sang-ho hemen Myeong-dae ve John'un yanına bir tabure çekip oturdu.
-Kimdi o kız?
-Geçen disco'da tanışmıştım. Kahretsin peşimden düşmüyorlar.
-Şunun havaya bak. Yakışıklısın zenginsin havalısın. Tabi düşmezler.
-Haha teşekkürler.
Sang-ho boş boş içki bardağına bakan John'a döndü.
-Senin neyin var?
-Yok birşeyim..
John içki parasını masaya fırlattıktan sonra hızla kalkıp gitti.
-Neyi var bunun?
-Bilmiyorum. Ben geldiğimde de böyleydi. Kendine bile itiraf edemediği bir sorunu varmış.
Sang-ho onun arkasından birkaç saniye daha baktıktan sonra yine Myeong-dae'ye döndü.
-O işi hallettin mi?
-Bizim çocuklar bugün adlarını öğrenip yarın bize söyleyecekler.
-İşte buna sevindim.
Sang-ho gülümseyip içkisinden bir yudum aldı. Myeong-dae ise hiçbirşey demeden Sang-ho'ya bakıyordu. Hafifçe tebessüm etti.
- Neden o kızı bu kadar umursuyorsun?
Sang-ho içkisinden bir yudum alacakken öylece donup kaldı. Hafifçe içki bardağını yerine bıraktı.
-Biliyorsun.. John ile iddeaya girdik.
-Sadece iddea için mi Mi-cha'yı seven, onu rahatsız eden adamların isimlerini bize araştırtıyorsun?
Sang-ho yutkundu. Myeong-dae'ye dönüp gülümsemeye çalıştı.
-Tabi ki.. Onun gözüne girmeliyim.
-O kız zaten senden hoşlanıyor.
Sang-ho'nun gözleri büyüdü.
-Emin misin? Gerçekten hoşlanıyor mu?
-Her neyse. Söylememeliydim. Ben gidiyorum.
Myeong-dae tedirgin bir şekilde hızla ayağa kalktı.
Sang-ho da ayağa kalkıp Myeong-dae'nin kolundan tuttu.
-O gerçekten benden hoşlanıyor mu? Birşey mi biliyorsun?
Myeong-dae yutkundu. Gülmeye çalıştı.
-Öylesine söyledim. Hani sana sarılmıştı ya. Öyle düşündüm.
Sang-ho yavaşça onun kolunu bırakıp yerine oturdu.
-Anladım...
~~~~~~~~~~~~~~~~~~
-Alo?
-Mi-cha?
-Sang-ho sen misin?
-Evet. Sesin uyuşuk geliyor. Yine uyuyordun değil mi?
-Şey.. Evet.. ^^
-Bugün ders yok. Hazırlan seni arkadaşımın spor salonuna götürüyorum.
-Orda ne yapacağız?
-Dans ederiz diye düşündüm?
-Ne? Spor salonunda dans mı?
-Aiisssh ne salaksın! Sana birkaç dövüş taktiği vereceğim. Üstüne rahat birşeyler giy. Seni alırım.
-Sen benim evimi bilmiyorsun ki
-Sen öyle san.
-Şey peki tamam.
Mi-cha telefonu kapattıktan sonra üstüne eşofmanlarını giyip saçını düzeltmeye başladı. Bu arada içeriye annesi geldi.
-Nereye böyle tatlım?
Mi-cha annesine gülümseyerek yaklaştı.
-O geldi anne...
-Ne? Mi-cha bak..
-Biliyorum dikkatli olmamı söyleyeceksin ama o asla dedikleri gibi biri değil.
Annesi duvarlardaki resimlere bakıp iç çekti..
-Peki... Sen öyle diyorsan...
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
-Başlıyoruz. Öncelikle bana tırnaklarını göster.
Mi-cha ellerini uzattı.
-Hmmm tırnak yapın yüz çizmeye müsait.
-Ne?
-Bir erkek sana yaklaşmaya çalıştığında hiç çekinme cır suratını.
Mi-cha'nın gözleri büyüdü. Ona çok vahşice gelmişti.
-Ne öyle pörtlek pörtlek bakıyorsun. Sana yaklaşırsa 'gel gel olan oldu artık' mı diyeceksin. En kolay çözüm tırnağını yüzüne geçirmektir. Diyelim ki tırnağın o an uzan değil.. O zaman ne yapacağız?
-Ne yapacağız?
-Karnının biraz altına yumruk atacağız.
-Ne? Hayır onu yapamam.
-Oldu.. O yapacağını yapsın sen de salak gibi bak o zaman.
-Ya ama.. Başka yol yok mu?
-Tekme atmayı biliyor musun? Suratına tekme atabilir misin mesela.?
-Hayır.
Sang-ho gözlerini devirdi.
-Aissshh! Sen hep barbie bebekle mi oynadın. Tekme nasıl atılır bilmiyor musun?
-Hayır bilmiyorum.
-Tamam onu sonra öğretirim. O zaman C planına geçiyoruz. Diyelim herşeye rağmen sana yaklaşmayı başardı. Eğildi eğildi eğildi...
Sang-ho Mi-cha'ya doğru iyide eğildi. Mi-cha da sırt üstü eğilip gözlerini kapattı.
Sang-ho gözlerini devirip geriye çekildi.
-IQ'su tek haneli gerizekalı! Böyle gözlerini mi kapatacaksın?!
Mi-cha hemen gözlerini açtı.
-Şey... Ne yapmam gerekir?
-Bak şimdi. Elini yumruk yap. Orta ve işaret parmağı hafif çıkık yap.
-Böylemi?
-Hayır.
Sang-ho Mi-cha'nın elini tutup orta ve işaret parmağını hafifçe çekti. Mi-cha'nın kalbi çok hızlı atıyordu. Uzun uzun Sang-ho'ya baktı. Sang-ho kafasını kaldırınca hemen Mi-cha hemen gözlerini başka tarafa çekti.
-İşte böyle.
-Hmm şimdi ne yapacağım.
-Şimdi diyelim adam sana yaklaştı. Elini bu hale getirip, bu sivri kısımları hızla gözüne indireceksin
-Ama çok acır
-Hayır parmağın acımaz.
-Adamın gözü acır diyorum. Ya kör olursa.
-Ahhh ağlamak istiyorum. Bu kız tam bir salak! O senin canını acıtıyor da sen niye acıtmayacaksın?
-O da doğru.
-Hadi şimdi yumruk dersine başlıyoruz.
Kum torbasının yanına gittiler.
~~~~~~~~~~~~
-O vurduğun pamuk değil. Kum torbası. Daha sert vur.
-Sert vuruyorum zaten.
-Bu mu sert? Bebeğe vursan gıdıklandığını sanıp güler be!
-Tamam tamam. Şimdi nasıl?
-Biraz daha iyi.Devam et.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Mi-cha Sang-ho'nun sırtındaydı.
-Ahhh.. Yorgunluktan ölüyorum.
-Ne güçsüzsün be. İlaç yemiş sinek gibi devrildin hemen.
-Ama beni çok çalıştırdın.
-Evcilik oynamamızı mı bekliyordun? Dövüşmeyi öğretiyorum, olacak o kadar.
-Eve geldik.
Sang-ho zile bastı. Kapıyı açan Mi-cha'nın annesi küçük bir çığlık attı.
-Mi-cha neyin var?
-Biraz yoruldum. Ayaklarım ağrıyınca Sang-ho sırtına aldı.
Annesi gözlerini büyüterek Sang-ho'ya baktı.
-S..siz gerçekten Choi Sang-ho'sunuz. Şey içeri geçin.
Sang-ho hafifçe eğilip selam verdi ve içeri geçti.
-Sang-ho beni burada indir. Annem yardım eder.
-Odana çıkarayım. Anneni ne diye yoruyorsun
-Evet Mi-cha odana çıksın. Daha iyi olur.
Mi-cha annesine kaşlarını kaldırıp olmaz anlamında baktı.
-Hayır, sang-ho. Odama çıkamazsın!!
Sang-ho birden durdu. Mi-cha ilk defa böyle bağırmıştı.
-Şey tamam. İstemiyorsan çıkmam.
Deyip kanepeye yavaşça indirdi.
-Her neyse ben gideyim. Daha dersler bitmedi. İyice dinlen ve dersleri kaçırma yoksa seni öldürürüm.
Mi-cha gülümsedi.
Sang-ho dönüp gidecekken Mi-cha arkasından bağırdı.
-Çok teşekkür ederim Sang-ho.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
-Myeong dae adamlar gelmiş mi?
-Evet. Hepsini yakalayıp depoya indirdiler.
Sang-ho sırıttı.
-Adam dövüşe giderken bile artist.
-Ee Sang-ho her zaman her yerde aynı Sang-ho.
Sang-ho arkada konuşan arkadaşlarına bakıp güldü ve ağzına sakızını attı.
-Hey Sang-ho!
-Ne var?
-Kim bu kız? Çok mu güzel ki peşinde birsürü adam var?
-Ne o dövüşmekten mi korktun.
-Hayır tabi ki. Dövüşmek bizim hobimiz. Söyle bakalım kim bu uğruna dövüştüğün şanslı kız.
Sang-ho'nun gülümseyen ifadesi birden bozuldu. Sonra tekrar tebessüm etmeye çalıştı.
-Hiç.. Bir arkadaşım.
Myeong-dae herşeyin farkındaydı. Hemen ortamı dağıtmaya çalıştı.
-Hadi hadi çok konuştuk adamlar aşağıda bizim onları gebertmemizi bekliyorlar.
-Haklısın. Hadi gidelim.
Sang-ho önde, arkada Myeong-dae ve 6 kişiyle deponun olduğu yere gittiler. Burası şehirden uzakta terkedilmiş bir fabrikanın deposuydu.
Ve depoya indiler. Sang-ho siyah eldivenlerini alıp içeri girdi. Birden hepsi donakaldı....
NOT: Mi-cha odasını Sang-ho ya neden göstermek istemiyor?
Birkaç bölüm sonra cevabı öğreneceksiniz.
Umarım beğenmişsinizdir ^^"
Myeong-dae arabasını park ettikten sonra bardan içeri girdi. Her zamanki oturdukları yere baktı. John tek başına oturmuş birşeyler içiyordu. Yanına gidip koluna vurdu.
-Naber adamım?
John hafifçe başını kaldırıp Myeong-dae'ye gülümsedi.
-İyilik mi demeliyim?
-Birşeyin mi var.
John hafifçe tebessüm edip içki bardağına baktı.
-Yok birşey.. Ne olabilir ki.. Hiçbirşey yok.
-Ummm sanırım bir problemin var ve bizimle paylaşmaya çekiniyorsun.
-Kendimle paylaşmaktan bile çekiniyorum..
-O zamah önce kendinle paylaş sonra benim yanıma gel olur mu?
John, her zaman içini rahatlatan Myeong-dae'ye gülümseyerek baktı.
-Teşekkürler.. Bu arada bugün neden geciktiniz? Sang-ho nerde?
Bu arada Sang-ho yanında bir kızla geldi.
Myeong-da yavaşça John'un kulağına eğildi.
-Bu da yeni avı galiba.
John sadece boş boş bakıyordu.
-Hey! Nasılsınız?
-Biz iyiyiz. Sen? Sen de iyisin şu an sanırım.
Dedi Myeong-dae sırıtarak. Kız Sang-ho'nun yanına bir öpücük kondurup başka tarafa gitti.
Sang-ho hemen Myeong-dae ve John'un yanına bir tabure çekip oturdu.
-Kimdi o kız?
-Geçen disco'da tanışmıştım. Kahretsin peşimden düşmüyorlar.
-Şunun havaya bak. Yakışıklısın zenginsin havalısın. Tabi düşmezler.
-Haha teşekkürler.
Sang-ho boş boş içki bardağına bakan John'a döndü.
-Senin neyin var?
-Yok birşeyim..
John içki parasını masaya fırlattıktan sonra hızla kalkıp gitti.
-Neyi var bunun?
-Bilmiyorum. Ben geldiğimde de böyleydi. Kendine bile itiraf edemediği bir sorunu varmış.
Sang-ho onun arkasından birkaç saniye daha baktıktan sonra yine Myeong-dae'ye döndü.
-O işi hallettin mi?
-Bizim çocuklar bugün adlarını öğrenip yarın bize söyleyecekler.
-İşte buna sevindim.
Sang-ho gülümseyip içkisinden bir yudum aldı. Myeong-dae ise hiçbirşey demeden Sang-ho'ya bakıyordu. Hafifçe tebessüm etti.
- Neden o kızı bu kadar umursuyorsun?
Sang-ho içkisinden bir yudum alacakken öylece donup kaldı. Hafifçe içki bardağını yerine bıraktı.
-Biliyorsun.. John ile iddeaya girdik.
-Sadece iddea için mi Mi-cha'yı seven, onu rahatsız eden adamların isimlerini bize araştırtıyorsun?
Sang-ho yutkundu. Myeong-dae'ye dönüp gülümsemeye çalıştı.
-Tabi ki.. Onun gözüne girmeliyim.
-O kız zaten senden hoşlanıyor.
Sang-ho'nun gözleri büyüdü.
-Emin misin? Gerçekten hoşlanıyor mu?
-Her neyse. Söylememeliydim. Ben gidiyorum.
Myeong-dae tedirgin bir şekilde hızla ayağa kalktı.
Sang-ho da ayağa kalkıp Myeong-dae'nin kolundan tuttu.
-O gerçekten benden hoşlanıyor mu? Birşey mi biliyorsun?
Myeong-dae yutkundu. Gülmeye çalıştı.
-Öylesine söyledim. Hani sana sarılmıştı ya. Öyle düşündüm.
Sang-ho yavaşça onun kolunu bırakıp yerine oturdu.
-Anladım...
~~~~~~~~~~~~~~~~~~
-Alo?
-Mi-cha?
-Sang-ho sen misin?
-Evet. Sesin uyuşuk geliyor. Yine uyuyordun değil mi?
-Şey.. Evet.. ^^
-Bugün ders yok. Hazırlan seni arkadaşımın spor salonuna götürüyorum.
-Orda ne yapacağız?
-Dans ederiz diye düşündüm?
-Ne? Spor salonunda dans mı?
-Aiisssh ne salaksın! Sana birkaç dövüş taktiği vereceğim. Üstüne rahat birşeyler giy. Seni alırım.
-Sen benim evimi bilmiyorsun ki
-Sen öyle san.
-Şey peki tamam.
Mi-cha telefonu kapattıktan sonra üstüne eşofmanlarını giyip saçını düzeltmeye başladı. Bu arada içeriye annesi geldi.
-Nereye böyle tatlım?
Mi-cha annesine gülümseyerek yaklaştı.
-O geldi anne...
-Ne? Mi-cha bak..
-Biliyorum dikkatli olmamı söyleyeceksin ama o asla dedikleri gibi biri değil.
Annesi duvarlardaki resimlere bakıp iç çekti..
-Peki... Sen öyle diyorsan...
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
-Başlıyoruz. Öncelikle bana tırnaklarını göster.
Mi-cha ellerini uzattı.
-Hmmm tırnak yapın yüz çizmeye müsait.
-Ne?
-Bir erkek sana yaklaşmaya çalıştığında hiç çekinme cır suratını.
Mi-cha'nın gözleri büyüdü. Ona çok vahşice gelmişti.
-Ne öyle pörtlek pörtlek bakıyorsun. Sana yaklaşırsa 'gel gel olan oldu artık' mı diyeceksin. En kolay çözüm tırnağını yüzüne geçirmektir. Diyelim ki tırnağın o an uzan değil.. O zaman ne yapacağız?
-Ne yapacağız?
-Karnının biraz altına yumruk atacağız.
-Ne? Hayır onu yapamam.
-Oldu.. O yapacağını yapsın sen de salak gibi bak o zaman.
-Ya ama.. Başka yol yok mu?
-Tekme atmayı biliyor musun? Suratına tekme atabilir misin mesela.?
-Hayır.
Sang-ho gözlerini devirdi.
-Aissshh! Sen hep barbie bebekle mi oynadın. Tekme nasıl atılır bilmiyor musun?
-Hayır bilmiyorum.
-Tamam onu sonra öğretirim. O zaman C planına geçiyoruz. Diyelim herşeye rağmen sana yaklaşmayı başardı. Eğildi eğildi eğildi...
Sang-ho Mi-cha'ya doğru iyide eğildi. Mi-cha da sırt üstü eğilip gözlerini kapattı.
Sang-ho gözlerini devirip geriye çekildi.
-IQ'su tek haneli gerizekalı! Böyle gözlerini mi kapatacaksın?!
Mi-cha hemen gözlerini açtı.
-Şey... Ne yapmam gerekir?
-Bak şimdi. Elini yumruk yap. Orta ve işaret parmağı hafif çıkık yap.
-Böylemi?
-Hayır.
Sang-ho Mi-cha'nın elini tutup orta ve işaret parmağını hafifçe çekti. Mi-cha'nın kalbi çok hızlı atıyordu. Uzun uzun Sang-ho'ya baktı. Sang-ho kafasını kaldırınca hemen Mi-cha hemen gözlerini başka tarafa çekti.
-İşte böyle.
-Hmm şimdi ne yapacağım.
-Şimdi diyelim adam sana yaklaştı. Elini bu hale getirip, bu sivri kısımları hızla gözüne indireceksin
-Ama çok acır
-Hayır parmağın acımaz.
-Adamın gözü acır diyorum. Ya kör olursa.
-Ahhh ağlamak istiyorum. Bu kız tam bir salak! O senin canını acıtıyor da sen niye acıtmayacaksın?
-O da doğru.
-Hadi şimdi yumruk dersine başlıyoruz.
Kum torbasının yanına gittiler.
~~~~~~~~~~~~
-O vurduğun pamuk değil. Kum torbası. Daha sert vur.
-Sert vuruyorum zaten.
-Bu mu sert? Bebeğe vursan gıdıklandığını sanıp güler be!
-Tamam tamam. Şimdi nasıl?
-Biraz daha iyi.Devam et.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Mi-cha Sang-ho'nun sırtındaydı.
-Ahhh.. Yorgunluktan ölüyorum.
-Ne güçsüzsün be. İlaç yemiş sinek gibi devrildin hemen.
-Ama beni çok çalıştırdın.
-Evcilik oynamamızı mı bekliyordun? Dövüşmeyi öğretiyorum, olacak o kadar.
-Eve geldik.
Sang-ho zile bastı. Kapıyı açan Mi-cha'nın annesi küçük bir çığlık attı.
-Mi-cha neyin var?
-Biraz yoruldum. Ayaklarım ağrıyınca Sang-ho sırtına aldı.
Annesi gözlerini büyüterek Sang-ho'ya baktı.
-S..siz gerçekten Choi Sang-ho'sunuz. Şey içeri geçin.
Sang-ho hafifçe eğilip selam verdi ve içeri geçti.
-Sang-ho beni burada indir. Annem yardım eder.
-Odana çıkarayım. Anneni ne diye yoruyorsun
-Evet Mi-cha odana çıksın. Daha iyi olur.
Mi-cha annesine kaşlarını kaldırıp olmaz anlamında baktı.
-Hayır, sang-ho. Odama çıkamazsın!!
Sang-ho birden durdu. Mi-cha ilk defa böyle bağırmıştı.
-Şey tamam. İstemiyorsan çıkmam.
Deyip kanepeye yavaşça indirdi.
-Her neyse ben gideyim. Daha dersler bitmedi. İyice dinlen ve dersleri kaçırma yoksa seni öldürürüm.
Mi-cha gülümsedi.
Sang-ho dönüp gidecekken Mi-cha arkasından bağırdı.
-Çok teşekkür ederim Sang-ho.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
-Myeong dae adamlar gelmiş mi?
-Evet. Hepsini yakalayıp depoya indirdiler.
Sang-ho sırıttı.
-Adam dövüşe giderken bile artist.
-Ee Sang-ho her zaman her yerde aynı Sang-ho.
Sang-ho arkada konuşan arkadaşlarına bakıp güldü ve ağzına sakızını attı.
-Hey Sang-ho!
-Ne var?
-Kim bu kız? Çok mu güzel ki peşinde birsürü adam var?
-Ne o dövüşmekten mi korktun.
-Hayır tabi ki. Dövüşmek bizim hobimiz. Söyle bakalım kim bu uğruna dövüştüğün şanslı kız.
Sang-ho'nun gülümseyen ifadesi birden bozuldu. Sonra tekrar tebessüm etmeye çalıştı.
-Hiç.. Bir arkadaşım.
Myeong-dae herşeyin farkındaydı. Hemen ortamı dağıtmaya çalıştı.
-Hadi hadi çok konuştuk adamlar aşağıda bizim onları gebertmemizi bekliyorlar.
-Haklısın. Hadi gidelim.
Sang-ho önde, arkada Myeong-dae ve 6 kişiyle deponun olduğu yere gittiler. Burası şehirden uzakta terkedilmiş bir fabrikanın deposuydu.
Ve depoya indiler. Sang-ho siyah eldivenlerini alıp içeri girdi. Birden hepsi donakaldı....
NOT: Mi-cha odasını Sang-ho ya neden göstermek istemiyor?
Birkaç bölüm sonra cevabı öğreneceksiniz.
Umarım beğenmişsinizdir ^^"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder