28 Mayıs 2011 Cumartesi

Playboy (5. Bölüm)

[5.Bölüm]



Sang-ho, Mi-cha'ya meyvesuyu verdikten sonra temiz hava almak için ormanlık alana doğru yürümüştü. Geri döndüğünde biftekler hazırlanmış, Jang-ho da çimenlerin üstünde oturmuş müzik dinliyordu. Sang-ho birşeyi farketti. Mi-cha yoktu...



Ormanlık alana döndü. Tedirgin bir şekilde ilerliyordu. Sağına soluna bakarak devam etti.



-Mi-cha? Song Mi-cha? Neredesin?



Hiç ses gelmiyordu.



-Hey! Sana diyorum Çilek Kız.... !



Hala ses yoktu.İçini korku kapladı. Daha çok bağırmaya başladı.



-Mi-cha! Ses ver...



-Sang-ho yardım et!



Ağlamaklı bir sesti bu ve Mi-cha'ya aitti. Sang-ho iyice korkup sese doğru koşmaya başladı.



-Mi-cha neredesin? Çabuk söyle.



-Sang-ho~ Buradayım! Kurtar beni.



Sang-ho olduğu yerde kaldı. Ses dibinden geliyordu. Başını kaldırıp ağaçların tepesine baktı. Mi-cha bir dala oturmuş ağlıyordu.



-Salak! Orda ne işin var?



Mi-cha'nın çocuksu hıçkırıkları konuşmasını yavaşlatıyordu.



-Ben.. Ben... Köpek gelince.. Ağaca tırmandım.. Çok korkuyorum.



-Ahh, lanet olası! İn çabuk ordan.



-İnemiyorum.



Mi-cha çocuk gibi ağlamaya başladı.

Sang-ho gözlerini devirip ağacın dibine yaklaştı ve kafasını iyice yukarı kaldırıp kucağını açtı.



-Atla..



-Ne?



-Sağır mısın? Atla diyorum. Seni tutacağm.



-Şey.. Ama..



Sang-ho Mi-cha'nın onu sapık gibi görmesine çok kızıyor ve bundan rahatsızlık duyuyordu.



-Ne düşünüyorsun? Üstüme atlar atlamaz sana bir zarar vereceğimi mi? Lanet olsun! Hiçkimse beni bilmiyor. Ne yapıyorsan yap ben gidiyorum.



Sang-ho birkaç adım attı ki Mi-cha'nın sesini duydu.



-Şey, özür dilerim. Lütfen bana yardım et.



Sang-ho yine gözlerini devirip ağacın altına geçti ve yine kucağını açtı.



-Hadi atla.



-Ama senin canın acır.



-Tanrım bu kıza beyin verdiğinden şüpheliyim. ! Heralde yani canım acıyacak. Ama kabullenmesem ağacın altında olmazdım. Kararımı değiştirmeden atla hadi.



Mi-cha dudağını ısırıp gözlerini kapattı ve atladı. İkisi de yere düştü.



-Ahh... Sırtım..



Mi-cha hemen kalkıp yerde kıvranan Sang-ho'ya baktı.

Sang-ho dişlerini sıkmış, gözlerini sımsıkı kapatmış şekilde yerde kıvranıyordu.



Mi-cha daha çok ağlamaya başladı.



-Sang-ho neyin var?



-Ahh... Sırtım..



Mi-cha onu hemen kaldırdı. Sang-ho'nun sırtına gelen yerde sivri taşlar vardı.



Sang-ho'nun omuzunun altına girerek onu çimenlerin üstüne yatırdı.



-Sang-ho yanımda peçete var. Sırtına küçük küçük taşlar batmış. T-short unu çıkar temizleyeyim.

Dedi ağlamaklı bir sesle.



Sang-ho sıkıca kapattığı gözlerini hafifçe açıp başında çırpınan Mi-cha'ya baktı.



-T-short umu mü çıkarayım.? Aman seni taciz ederim sonra. Korkmuyor musun? Ben sapık bir playboy um nasıl olsa !



-Özür dilerim sana öyle demek istemedim. Hadi çıkar üstündekini lütfen.



Sang-ho , Mi-cha'nın yardımıyla üstündeki T-short u çıkardı.

Mi-cha peçeteyle hafiften kanayan yerleri sildi.



-Hey! Acıtıyorsun!



-Tamam birazdan biter.



-Sen niye ormanın içine geldin salak kız?



Mi-cha birden durdu..



-Ben.. Senin peşinden gelecektim.. Ama..



-Benim peşimden mi?



Bu arada önde John, arkada sınıfın diğer öğrencileri koşarak geldi. Sang-ho ve Mi-cha'yı çimenlerin üstünde, üstelik Sang-ho yarı çıplakken görünce hepsinin gözleri büyüdü.



-S...si...siz.. Ne yapıyorsunuz burda?



Dedi aralarından biri. John Sang-ho'ya sinirli sinirli bakıyordu. Birden hızla gidip Mi-cha'nın elinden tutup kaldırdı. Dizlerindeki çimenleri sildi ve çeke çeke götürdü. Herkes onlara bakıyordu.



-John, bir dakika.. Bırak beni.



-Bırakmam... Endişeden deliye döndüm. Bu yerde bir dakika bile kalmanı istemiyorum.



-John ama Sang-ho..



Onlar uzaklaşmışlardı. Sang-ho'nun gözleri büyüdü. İlk defa John'a karşı bu kadar büyük öfke duyuyordu.



~~~~~~~~~~~~~~~~~



-Bin arabaya.



-Ama John...



-Bin diyorum Mi-cha!



Mi-cha yavaşça arabanın ön koltuğuna bindi. John da hemen arabaya atlayıp hızla sürdü. Mi-cha kafasını kaldırıp John'a baktı. Çok sinirli görünüyordu. Yavaşça kafasını eğdi ve yumuşak bir tonda konuşmaya başladı.



-Onu orda o halde bırakmamalıydık..



-Asıl Sang-ho o haldeyken orada kalsaydın kötü olurdu.



Mi-cha dudağını büzdü. Çocuksu bir şekilde kaşlarını çattı.



-O kötü biri değil.



-Sen ne biliyorsun ki onun hakkında? O sana zarar verebilirdi.



Mi-cha bu sözlere karşı John'a baktı ve bağırmaya başladı.



- O beni kurtardı. Kötü bir amacı yoktu!



John aniden frene basıp arabayı durdurdu. Anında Mi-cha'ya dönüp omuzlarından tuttu.



-O hiçbir kıza iyi bir gözle bakmaz anladın mı? Ondan uzak dur. Sana zarar vermesinden korkuyorum Mi-cha...



Mi-cha gazetelerde gördüklerini hatırladı. Sonra başını hafifçe eğdi.



-Peki..



John da boynunu suçlu gibi eğdi.



-Sana bağırdığım için özür dilerim...



Mi-cha kendisini John'dan çekip kapıyı açtı ve kendisini arabadan dışarı attı. Elini kalbine attı. Çok hızlı atıyordu...



~~~~~~~~~~~~~~~~~~



Sang-ho barda birşeyler içerken yanına John geldi. Sang-ho ona bakıp geri önüne döndü ve acı bir tebessüm attı.



-Ne o? İddeayı kazanacağımdan mı korkuyorsun? Para senin için dostunun gururundan daha mı önemli?



-Kaybetmekten korkmuyorum. Ona zarar vermenden korktum.



Sang-ho anında kafasını ona çevirdi.



-Ne dedin? Zarar vermek mi?



-Sang-ho... Ben..



Sang-ho onu dinlemeden bağırmaya başladı.

-Nasıl böyle düşünebildin? Benim Mi-cha'yı onu taciz ederek ayarlayabileceğimi mi düşündün aptal?!!



John yutkunup başını eğdi.



-Sang-ho dinle...



-Benim bu kadar adi biri olduğumu mu düşünüyorsun? Bir kıza tecavüz edebileceğimi mi düşündün? Lanet olsun sana!



John çok mahcup olmuştu. Başını kaldırıp hızla konuşmaya başladı.

-Sang-ho. Özür dilerim. Ben.. Seni orada yarıçıplak görünce yanlış anladım. Lütfen affet beni dostum.



Sang-ho iç çekip sakinleşti.



-Peki.. Sen de haklısın...



~~~~~~~~~~~~~~~~~



Sang-ho kendisine soğuk davranan Mi-cha'nın neden böyle davrandığını anlayabiliyordu. İyi olduğunu kanıtlamak için elinde çilek suyuyla gelip sıraya oturdu. Mi-cha kafasını masaya koymuş uyuyordu.



-Hey, çilek kız.



Mi-cha her zamanki çocuksu tavırlarıyla esneyerek uyandı ve baygın gözlerle Sang-ho'ya baktı.



-Efendim?



-Yine uykusuzsun değil mi? Umm sanırım bu işine yarar.



Yavaşça çilek suyunu parmağıyla Mi-cha'nın önüne doğru iteledi.



Mi-cha hafifçe tebessüm edip meyve suyunu aldı. Bu arada John da elinde çilek suyuyla gelmişti ki Sang-ho ve Mi-cha'yı görünce gizlice çöpe atıp sırasına oturdu.





~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~



-Ah... Yorgunluktan ölüyorum. Üstümden tır geçmiş gibi..



Mi-cha kendi kendine konuşarak eve doğru gidiyordu. Birden önünde iki gölgenin belirdiğini farketti. Kafasını kaldırıp bu gölgenin sahiplerine baktı. İki adam Mi-cha'ya sırıtarak bakıyordu.



Mi-cha başını öne eğip yana bir adım attı, iki adam da aynı anda adım attılar.



-Ne istiyorsunuz?



-Ne sevimli bakıyorsun sen öyle?



-Çok güzel bir kızmış.



Mi-cha kaşlarını çattı. Ama çocuksu ifadesi onu daha da komik duruma düşürüyordu. Adamlardan biri Mi-cha'nın kolundan tuttu.



-Hahaha ne o? Bize cıs mı yapacaksın?



-Bırakın beni! Ne olur!



Kolunu tutan adam Mi-cha'yı duvara yaslayıp yaklaşmaya başladı.



Mi-cha çırpınıyor, ağlıyordu ama adamın yaklaşmasına engel olamıyordu.



-Yalvarırım bırakın.



Birden yaklaşan adam yere düştü. Sang-ho ve Myeong-dae o iki adamı dövmeye başladılar. Sang-ho yere düşen adamın yanına çömelip hızla yakasından tuttu. Çok sinirli görünüyordu.



-Kızı öpecek miydin?



-H..hayır..



-Bir daha sakın yanına bile yaklaşayım deme. Benim kim olduğumu biliyorsun!



Adam korkulu gözlerle bakıp yutkundu.



-B..bi.. Biliyorum bay Choi.



-Siz ikiniz Nefes almaya devam etmek istiyorsanız bir daha karşımıza çıkmayın.!



Dedi Myeong-dae. İki adam hızla uzaklaştıktan sonra Sang-ho Myeong-dae'ye bakıp hafifçe tebessüm etti.



-Hey Sang-ho, Hala süper dövüyoruz adamım.



-Haha süper ne kelime. Süper ötesi.



Bu arada Mi-cha gözlerini silip çocuksu tavırla koşup Sang-ho'ya sarıldı. Sang-ho'nun gülen yüzü şaşkın bir ifade aldı. Myeong-dae de aynı şekilde şaşırmıştı. Sonra hafifçe tebessüm etti ve uzaklaştı.



Mi-cha hafifçe kendisini çekti.



-Çok teşekkür ederim.



Sang-ho şaşkınlığını belli etmemek için hafifçe öksürdü ve bağırmaya başladı.



-Aptal! Bugün neden arabayla gelmedin.? Dar sokaklardan gelmenin amacı neydi?!



Mi-cha dudağını büzdü.



-Bugün canım temiz hava almak istemişti.



-Aldın mı havanı? Az kalsın seni öpecekti! Hiç savunma denen şey yok mu sende? Ağzının ortasına niye çakmadın.



-Ben bugüne kadar kimseyle dövüşmedim ki. Bilmiyorum.



Sang-ho gözlerini devirdi.



-Ahh, tıpkı kreş çocuğu gibisin. Bir kız kendini savunmayı bilmeli anladın mı?! Yarından itibaren sana dövüşmeyi öğreteceğim.



Mi-cha kafasını kaldırıp Sang-ho'ya masum masum baktı.



-Sahi mi?



Sang-ho bu bakışı karşısında hemen gözlerini çekip başka yere baktı ve yutkundu.



-Evet... Eğer birgün yanında ben olmazsam, başka insanların sana zarar vermesini istemiyorum...



Umarım beğenmişsinizdir ^^"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder