[5.Bölüm]
Sang-ho, Mi-cha'ya meyvesuyu verdikten sonra temiz hava almak için ormanlık alana doğru yürümüştü. Geri döndüğünde biftekler hazırlanmış, Jang-ho da çimenlerin üstünde oturmuş müzik dinliyordu. Sang-ho birşeyi farketti. Mi-cha yoktu...
Ormanlık alana döndü. Tedirgin bir şekilde ilerliyordu. Sağına soluna bakarak devam etti.
-Mi-cha? Song Mi-cha? Neredesin?
Hiç ses gelmiyordu.
-Hey! Sana diyorum Çilek Kız.... !
Hala ses yoktu.İçini korku kapladı. Daha çok bağırmaya başladı.
-Mi-cha! Ses ver...
-Sang-ho yardım et!
Ağlamaklı bir sesti bu ve Mi-cha'ya aitti. Sang-ho iyice korkup sese doğru koşmaya başladı.
-Mi-cha neredesin? Çabuk söyle.
-Sang-ho~ Buradayım! Kurtar beni.
Sang-ho olduğu yerde kaldı. Ses dibinden geliyordu. Başını kaldırıp ağaçların tepesine baktı. Mi-cha bir dala oturmuş ağlıyordu.
-Salak! Orda ne işin var?
Mi-cha'nın çocuksu hıçkırıkları konuşmasını yavaşlatıyordu.
-Ben.. Ben... Köpek gelince.. Ağaca tırmandım.. Çok korkuyorum.
-Ahh, lanet olası! İn çabuk ordan.
-İnemiyorum.
Mi-cha çocuk gibi ağlamaya başladı.
Sang-ho gözlerini devirip ağacın dibine yaklaştı ve kafasını iyice yukarı kaldırıp kucağını açtı.
-Atla..
-Ne?
-Sağır mısın? Atla diyorum. Seni tutacağm.
-Şey.. Ama..
Sang-ho Mi-cha'nın onu sapık gibi görmesine çok kızıyor ve bundan rahatsızlık duyuyordu.
-Ne düşünüyorsun? Üstüme atlar atlamaz sana bir zarar vereceğimi mi? Lanet olsun! Hiçkimse beni bilmiyor. Ne yapıyorsan yap ben gidiyorum.
Sang-ho birkaç adım attı ki Mi-cha'nın sesini duydu.
-Şey, özür dilerim. Lütfen bana yardım et.
Sang-ho yine gözlerini devirip ağacın altına geçti ve yine kucağını açtı.
-Hadi atla.
-Ama senin canın acır.
-Tanrım bu kıza beyin verdiğinden şüpheliyim. ! Heralde yani canım acıyacak. Ama kabullenmesem ağacın altında olmazdım. Kararımı değiştirmeden atla hadi.
Mi-cha dudağını ısırıp gözlerini kapattı ve atladı. İkisi de yere düştü.
-Ahh... Sırtım..
Mi-cha hemen kalkıp yerde kıvranan Sang-ho'ya baktı.
Sang-ho dişlerini sıkmış, gözlerini sımsıkı kapatmış şekilde yerde kıvranıyordu.
Mi-cha daha çok ağlamaya başladı.
-Sang-ho neyin var?
-Ahh... Sırtım..
Mi-cha onu hemen kaldırdı. Sang-ho'nun sırtına gelen yerde sivri taşlar vardı.
Sang-ho'nun omuzunun altına girerek onu çimenlerin üstüne yatırdı.
-Sang-ho yanımda peçete var. Sırtına küçük küçük taşlar batmış. T-short unu çıkar temizleyeyim.
Dedi ağlamaklı bir sesle.
Sang-ho sıkıca kapattığı gözlerini hafifçe açıp başında çırpınan Mi-cha'ya baktı.
-T-short umu mü çıkarayım.? Aman seni taciz ederim sonra. Korkmuyor musun? Ben sapık bir playboy um nasıl olsa !
-Özür dilerim sana öyle demek istemedim. Hadi çıkar üstündekini lütfen.
Sang-ho , Mi-cha'nın yardımıyla üstündeki T-short u çıkardı.
Mi-cha peçeteyle hafiften kanayan yerleri sildi.
-Hey! Acıtıyorsun!
-Tamam birazdan biter.
-Sen niye ormanın içine geldin salak kız?
Mi-cha birden durdu..
-Ben.. Senin peşinden gelecektim.. Ama..
-Benim peşimden mi?
Bu arada önde John, arkada sınıfın diğer öğrencileri koşarak geldi. Sang-ho ve Mi-cha'yı çimenlerin üstünde, üstelik Sang-ho yarı çıplakken görünce hepsinin gözleri büyüdü.
-S...si...siz.. Ne yapıyorsunuz burda?
Dedi aralarından biri. John Sang-ho'ya sinirli sinirli bakıyordu. Birden hızla gidip Mi-cha'nın elinden tutup kaldırdı. Dizlerindeki çimenleri sildi ve çeke çeke götürdü. Herkes onlara bakıyordu.
-John, bir dakika.. Bırak beni.
-Bırakmam... Endişeden deliye döndüm. Bu yerde bir dakika bile kalmanı istemiyorum.
-John ama Sang-ho..
Onlar uzaklaşmışlardı. Sang-ho'nun gözleri büyüdü. İlk defa John'a karşı bu kadar büyük öfke duyuyordu.
~~~~~~~~~~~~~~~~~
-Bin arabaya.
-Ama John...
-Bin diyorum Mi-cha!
Mi-cha yavaşça arabanın ön koltuğuna bindi. John da hemen arabaya atlayıp hızla sürdü. Mi-cha kafasını kaldırıp John'a baktı. Çok sinirli görünüyordu. Yavaşça kafasını eğdi ve yumuşak bir tonda konuşmaya başladı.
-Onu orda o halde bırakmamalıydık..
-Asıl Sang-ho o haldeyken orada kalsaydın kötü olurdu.
Mi-cha dudağını büzdü. Çocuksu bir şekilde kaşlarını çattı.
-O kötü biri değil.
-Sen ne biliyorsun ki onun hakkında? O sana zarar verebilirdi.
Mi-cha bu sözlere karşı John'a baktı ve bağırmaya başladı.
- O beni kurtardı. Kötü bir amacı yoktu!
John aniden frene basıp arabayı durdurdu. Anında Mi-cha'ya dönüp omuzlarından tuttu.
-O hiçbir kıza iyi bir gözle bakmaz anladın mı? Ondan uzak dur. Sana zarar vermesinden korkuyorum Mi-cha...
Mi-cha gazetelerde gördüklerini hatırladı. Sonra başını hafifçe eğdi.
-Peki..
John da boynunu suçlu gibi eğdi.
-Sana bağırdığım için özür dilerim...
Mi-cha kendisini John'dan çekip kapıyı açtı ve kendisini arabadan dışarı attı. Elini kalbine attı. Çok hızlı atıyordu...
~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Sang-ho barda birşeyler içerken yanına John geldi. Sang-ho ona bakıp geri önüne döndü ve acı bir tebessüm attı.
-Ne o? İddeayı kazanacağımdan mı korkuyorsun? Para senin için dostunun gururundan daha mı önemli?
-Kaybetmekten korkmuyorum. Ona zarar vermenden korktum.
Sang-ho anında kafasını ona çevirdi.
-Ne dedin? Zarar vermek mi?
-Sang-ho... Ben..
Sang-ho onu dinlemeden bağırmaya başladı.
-Nasıl böyle düşünebildin? Benim Mi-cha'yı onu taciz ederek ayarlayabileceğimi mi düşündün aptal?!!
John yutkunup başını eğdi.
-Sang-ho dinle...
-Benim bu kadar adi biri olduğumu mu düşünüyorsun? Bir kıza tecavüz edebileceğimi mi düşündün? Lanet olsun sana!
John çok mahcup olmuştu. Başını kaldırıp hızla konuşmaya başladı.
-Sang-ho. Özür dilerim. Ben.. Seni orada yarıçıplak görünce yanlış anladım. Lütfen affet beni dostum.
Sang-ho iç çekip sakinleşti.
-Peki.. Sen de haklısın...
~~~~~~~~~~~~~~~~~
Sang-ho kendisine soğuk davranan Mi-cha'nın neden böyle davrandığını anlayabiliyordu. İyi olduğunu kanıtlamak için elinde çilek suyuyla gelip sıraya oturdu. Mi-cha kafasını masaya koymuş uyuyordu.
-Hey, çilek kız.
Mi-cha her zamanki çocuksu tavırlarıyla esneyerek uyandı ve baygın gözlerle Sang-ho'ya baktı.
-Efendim?
-Yine uykusuzsun değil mi? Umm sanırım bu işine yarar.
Yavaşça çilek suyunu parmağıyla Mi-cha'nın önüne doğru iteledi.
Mi-cha hafifçe tebessüm edip meyve suyunu aldı. Bu arada John da elinde çilek suyuyla gelmişti ki Sang-ho ve Mi-cha'yı görünce gizlice çöpe atıp sırasına oturdu.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
-Ah... Yorgunluktan ölüyorum. Üstümden tır geçmiş gibi..
Mi-cha kendi kendine konuşarak eve doğru gidiyordu. Birden önünde iki gölgenin belirdiğini farketti. Kafasını kaldırıp bu gölgenin sahiplerine baktı. İki adam Mi-cha'ya sırıtarak bakıyordu.
Mi-cha başını öne eğip yana bir adım attı, iki adam da aynı anda adım attılar.
-Ne istiyorsunuz?
-Ne sevimli bakıyorsun sen öyle?
-Çok güzel bir kızmış.
Mi-cha kaşlarını çattı. Ama çocuksu ifadesi onu daha da komik duruma düşürüyordu. Adamlardan biri Mi-cha'nın kolundan tuttu.
-Hahaha ne o? Bize cıs mı yapacaksın?
-Bırakın beni! Ne olur!
Kolunu tutan adam Mi-cha'yı duvara yaslayıp yaklaşmaya başladı.
Mi-cha çırpınıyor, ağlıyordu ama adamın yaklaşmasına engel olamıyordu.
-Yalvarırım bırakın.
Birden yaklaşan adam yere düştü. Sang-ho ve Myeong-dae o iki adamı dövmeye başladılar. Sang-ho yere düşen adamın yanına çömelip hızla yakasından tuttu. Çok sinirli görünüyordu.
-Kızı öpecek miydin?
-H..hayır..
-Bir daha sakın yanına bile yaklaşayım deme. Benim kim olduğumu biliyorsun!
Adam korkulu gözlerle bakıp yutkundu.
-B..bi.. Biliyorum bay Choi.
-Siz ikiniz Nefes almaya devam etmek istiyorsanız bir daha karşımıza çıkmayın.!
Dedi Myeong-dae. İki adam hızla uzaklaştıktan sonra Sang-ho Myeong-dae'ye bakıp hafifçe tebessüm etti.
-Hey Sang-ho, Hala süper dövüyoruz adamım.
-Haha süper ne kelime. Süper ötesi.
Bu arada Mi-cha gözlerini silip çocuksu tavırla koşup Sang-ho'ya sarıldı. Sang-ho'nun gülen yüzü şaşkın bir ifade aldı. Myeong-dae de aynı şekilde şaşırmıştı. Sonra hafifçe tebessüm etti ve uzaklaştı.
Mi-cha hafifçe kendisini çekti.
-Çok teşekkür ederim.
Sang-ho şaşkınlığını belli etmemek için hafifçe öksürdü ve bağırmaya başladı.
-Aptal! Bugün neden arabayla gelmedin.? Dar sokaklardan gelmenin amacı neydi?!
Mi-cha dudağını büzdü.
-Bugün canım temiz hava almak istemişti.
-Aldın mı havanı? Az kalsın seni öpecekti! Hiç savunma denen şey yok mu sende? Ağzının ortasına niye çakmadın.
-Ben bugüne kadar kimseyle dövüşmedim ki. Bilmiyorum.
Sang-ho gözlerini devirdi.
-Ahh, tıpkı kreş çocuğu gibisin. Bir kız kendini savunmayı bilmeli anladın mı?! Yarından itibaren sana dövüşmeyi öğreteceğim.
Mi-cha kafasını kaldırıp Sang-ho'ya masum masum baktı.
-Sahi mi?
Sang-ho bu bakışı karşısında hemen gözlerini çekip başka yere baktı ve yutkundu.
-Evet... Eğer birgün yanında ben olmazsam, başka insanların sana zarar vermesini istemiyorum...
Umarım beğenmişsinizdir ^^"
Sang-ho, Mi-cha'ya meyvesuyu verdikten sonra temiz hava almak için ormanlık alana doğru yürümüştü. Geri döndüğünde biftekler hazırlanmış, Jang-ho da çimenlerin üstünde oturmuş müzik dinliyordu. Sang-ho birşeyi farketti. Mi-cha yoktu...
Ormanlık alana döndü. Tedirgin bir şekilde ilerliyordu. Sağına soluna bakarak devam etti.
-Mi-cha? Song Mi-cha? Neredesin?
Hiç ses gelmiyordu.
-Hey! Sana diyorum Çilek Kız.... !
Hala ses yoktu.İçini korku kapladı. Daha çok bağırmaya başladı.
-Mi-cha! Ses ver...
-Sang-ho yardım et!
Ağlamaklı bir sesti bu ve Mi-cha'ya aitti. Sang-ho iyice korkup sese doğru koşmaya başladı.
-Mi-cha neredesin? Çabuk söyle.
-Sang-ho~ Buradayım! Kurtar beni.
Sang-ho olduğu yerde kaldı. Ses dibinden geliyordu. Başını kaldırıp ağaçların tepesine baktı. Mi-cha bir dala oturmuş ağlıyordu.
-Salak! Orda ne işin var?
Mi-cha'nın çocuksu hıçkırıkları konuşmasını yavaşlatıyordu.
-Ben.. Ben... Köpek gelince.. Ağaca tırmandım.. Çok korkuyorum.
-Ahh, lanet olası! İn çabuk ordan.
-İnemiyorum.
Mi-cha çocuk gibi ağlamaya başladı.
Sang-ho gözlerini devirip ağacın dibine yaklaştı ve kafasını iyice yukarı kaldırıp kucağını açtı.
-Atla..
-Ne?
-Sağır mısın? Atla diyorum. Seni tutacağm.
-Şey.. Ama..
Sang-ho Mi-cha'nın onu sapık gibi görmesine çok kızıyor ve bundan rahatsızlık duyuyordu.
-Ne düşünüyorsun? Üstüme atlar atlamaz sana bir zarar vereceğimi mi? Lanet olsun! Hiçkimse beni bilmiyor. Ne yapıyorsan yap ben gidiyorum.
Sang-ho birkaç adım attı ki Mi-cha'nın sesini duydu.
-Şey, özür dilerim. Lütfen bana yardım et.
Sang-ho yine gözlerini devirip ağacın altına geçti ve yine kucağını açtı.
-Hadi atla.
-Ama senin canın acır.
-Tanrım bu kıza beyin verdiğinden şüpheliyim. ! Heralde yani canım acıyacak. Ama kabullenmesem ağacın altında olmazdım. Kararımı değiştirmeden atla hadi.
Mi-cha dudağını ısırıp gözlerini kapattı ve atladı. İkisi de yere düştü.
-Ahh... Sırtım..
Mi-cha hemen kalkıp yerde kıvranan Sang-ho'ya baktı.
Sang-ho dişlerini sıkmış, gözlerini sımsıkı kapatmış şekilde yerde kıvranıyordu.
Mi-cha daha çok ağlamaya başladı.
-Sang-ho neyin var?
-Ahh... Sırtım..
Mi-cha onu hemen kaldırdı. Sang-ho'nun sırtına gelen yerde sivri taşlar vardı.
Sang-ho'nun omuzunun altına girerek onu çimenlerin üstüne yatırdı.
-Sang-ho yanımda peçete var. Sırtına küçük küçük taşlar batmış. T-short unu çıkar temizleyeyim.
Dedi ağlamaklı bir sesle.
Sang-ho sıkıca kapattığı gözlerini hafifçe açıp başında çırpınan Mi-cha'ya baktı.
-T-short umu mü çıkarayım.? Aman seni taciz ederim sonra. Korkmuyor musun? Ben sapık bir playboy um nasıl olsa !
-Özür dilerim sana öyle demek istemedim. Hadi çıkar üstündekini lütfen.
Sang-ho , Mi-cha'nın yardımıyla üstündeki T-short u çıkardı.
Mi-cha peçeteyle hafiften kanayan yerleri sildi.
-Hey! Acıtıyorsun!
-Tamam birazdan biter.
-Sen niye ormanın içine geldin salak kız?
Mi-cha birden durdu..
-Ben.. Senin peşinden gelecektim.. Ama..
-Benim peşimden mi?
Bu arada önde John, arkada sınıfın diğer öğrencileri koşarak geldi. Sang-ho ve Mi-cha'yı çimenlerin üstünde, üstelik Sang-ho yarı çıplakken görünce hepsinin gözleri büyüdü.
-S...si...siz.. Ne yapıyorsunuz burda?
Dedi aralarından biri. John Sang-ho'ya sinirli sinirli bakıyordu. Birden hızla gidip Mi-cha'nın elinden tutup kaldırdı. Dizlerindeki çimenleri sildi ve çeke çeke götürdü. Herkes onlara bakıyordu.
-John, bir dakika.. Bırak beni.
-Bırakmam... Endişeden deliye döndüm. Bu yerde bir dakika bile kalmanı istemiyorum.
-John ama Sang-ho..
Onlar uzaklaşmışlardı. Sang-ho'nun gözleri büyüdü. İlk defa John'a karşı bu kadar büyük öfke duyuyordu.
~~~~~~~~~~~~~~~~~
-Bin arabaya.
-Ama John...
-Bin diyorum Mi-cha!
Mi-cha yavaşça arabanın ön koltuğuna bindi. John da hemen arabaya atlayıp hızla sürdü. Mi-cha kafasını kaldırıp John'a baktı. Çok sinirli görünüyordu. Yavaşça kafasını eğdi ve yumuşak bir tonda konuşmaya başladı.
-Onu orda o halde bırakmamalıydık..
-Asıl Sang-ho o haldeyken orada kalsaydın kötü olurdu.
Mi-cha dudağını büzdü. Çocuksu bir şekilde kaşlarını çattı.
-O kötü biri değil.
-Sen ne biliyorsun ki onun hakkında? O sana zarar verebilirdi.
Mi-cha bu sözlere karşı John'a baktı ve bağırmaya başladı.
- O beni kurtardı. Kötü bir amacı yoktu!
John aniden frene basıp arabayı durdurdu. Anında Mi-cha'ya dönüp omuzlarından tuttu.
-O hiçbir kıza iyi bir gözle bakmaz anladın mı? Ondan uzak dur. Sana zarar vermesinden korkuyorum Mi-cha...
Mi-cha gazetelerde gördüklerini hatırladı. Sonra başını hafifçe eğdi.
-Peki..
John da boynunu suçlu gibi eğdi.
-Sana bağırdığım için özür dilerim...
Mi-cha kendisini John'dan çekip kapıyı açtı ve kendisini arabadan dışarı attı. Elini kalbine attı. Çok hızlı atıyordu...
~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Sang-ho barda birşeyler içerken yanına John geldi. Sang-ho ona bakıp geri önüne döndü ve acı bir tebessüm attı.
-Ne o? İddeayı kazanacağımdan mı korkuyorsun? Para senin için dostunun gururundan daha mı önemli?
-Kaybetmekten korkmuyorum. Ona zarar vermenden korktum.
Sang-ho anında kafasını ona çevirdi.
-Ne dedin? Zarar vermek mi?
-Sang-ho... Ben..
Sang-ho onu dinlemeden bağırmaya başladı.
-Nasıl böyle düşünebildin? Benim Mi-cha'yı onu taciz ederek ayarlayabileceğimi mi düşündün aptal?!!
John yutkunup başını eğdi.
-Sang-ho dinle...
-Benim bu kadar adi biri olduğumu mu düşünüyorsun? Bir kıza tecavüz edebileceğimi mi düşündün? Lanet olsun sana!
John çok mahcup olmuştu. Başını kaldırıp hızla konuşmaya başladı.
-Sang-ho. Özür dilerim. Ben.. Seni orada yarıçıplak görünce yanlış anladım. Lütfen affet beni dostum.
Sang-ho iç çekip sakinleşti.
-Peki.. Sen de haklısın...
~~~~~~~~~~~~~~~~~
Sang-ho kendisine soğuk davranan Mi-cha'nın neden böyle davrandığını anlayabiliyordu. İyi olduğunu kanıtlamak için elinde çilek suyuyla gelip sıraya oturdu. Mi-cha kafasını masaya koymuş uyuyordu.
-Hey, çilek kız.
Mi-cha her zamanki çocuksu tavırlarıyla esneyerek uyandı ve baygın gözlerle Sang-ho'ya baktı.
-Efendim?
-Yine uykusuzsun değil mi? Umm sanırım bu işine yarar.
Yavaşça çilek suyunu parmağıyla Mi-cha'nın önüne doğru iteledi.
Mi-cha hafifçe tebessüm edip meyve suyunu aldı. Bu arada John da elinde çilek suyuyla gelmişti ki Sang-ho ve Mi-cha'yı görünce gizlice çöpe atıp sırasına oturdu.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
-Ah... Yorgunluktan ölüyorum. Üstümden tır geçmiş gibi..
Mi-cha kendi kendine konuşarak eve doğru gidiyordu. Birden önünde iki gölgenin belirdiğini farketti. Kafasını kaldırıp bu gölgenin sahiplerine baktı. İki adam Mi-cha'ya sırıtarak bakıyordu.
Mi-cha başını öne eğip yana bir adım attı, iki adam da aynı anda adım attılar.
-Ne istiyorsunuz?
-Ne sevimli bakıyorsun sen öyle?
-Çok güzel bir kızmış.
Mi-cha kaşlarını çattı. Ama çocuksu ifadesi onu daha da komik duruma düşürüyordu. Adamlardan biri Mi-cha'nın kolundan tuttu.
-Hahaha ne o? Bize cıs mı yapacaksın?
-Bırakın beni! Ne olur!
Kolunu tutan adam Mi-cha'yı duvara yaslayıp yaklaşmaya başladı.
Mi-cha çırpınıyor, ağlıyordu ama adamın yaklaşmasına engel olamıyordu.
-Yalvarırım bırakın.
Birden yaklaşan adam yere düştü. Sang-ho ve Myeong-dae o iki adamı dövmeye başladılar. Sang-ho yere düşen adamın yanına çömelip hızla yakasından tuttu. Çok sinirli görünüyordu.
-Kızı öpecek miydin?
-H..hayır..
-Bir daha sakın yanına bile yaklaşayım deme. Benim kim olduğumu biliyorsun!
Adam korkulu gözlerle bakıp yutkundu.
-B..bi.. Biliyorum bay Choi.
-Siz ikiniz Nefes almaya devam etmek istiyorsanız bir daha karşımıza çıkmayın.!
Dedi Myeong-dae. İki adam hızla uzaklaştıktan sonra Sang-ho Myeong-dae'ye bakıp hafifçe tebessüm etti.
-Hey Sang-ho, Hala süper dövüyoruz adamım.
-Haha süper ne kelime. Süper ötesi.
Bu arada Mi-cha gözlerini silip çocuksu tavırla koşup Sang-ho'ya sarıldı. Sang-ho'nun gülen yüzü şaşkın bir ifade aldı. Myeong-dae de aynı şekilde şaşırmıştı. Sonra hafifçe tebessüm etti ve uzaklaştı.
Mi-cha hafifçe kendisini çekti.
-Çok teşekkür ederim.
Sang-ho şaşkınlığını belli etmemek için hafifçe öksürdü ve bağırmaya başladı.
-Aptal! Bugün neden arabayla gelmedin.? Dar sokaklardan gelmenin amacı neydi?!
Mi-cha dudağını büzdü.
-Bugün canım temiz hava almak istemişti.
-Aldın mı havanı? Az kalsın seni öpecekti! Hiç savunma denen şey yok mu sende? Ağzının ortasına niye çakmadın.
-Ben bugüne kadar kimseyle dövüşmedim ki. Bilmiyorum.
Sang-ho gözlerini devirdi.
-Ahh, tıpkı kreş çocuğu gibisin. Bir kız kendini savunmayı bilmeli anladın mı?! Yarından itibaren sana dövüşmeyi öğreteceğim.
Mi-cha kafasını kaldırıp Sang-ho'ya masum masum baktı.
-Sahi mi?
Sang-ho bu bakışı karşısında hemen gözlerini çekip başka yere baktı ve yutkundu.
-Evet... Eğer birgün yanında ben olmazsam, başka insanların sana zarar vermesini istemiyorum...
Umarım beğenmişsinizdir ^^"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder