28 Mayıs 2011 Cumartesi

Playboy (15. Bölüm)

[15.Bölüm]



Sang-ho adamın önünde eğildi. Adam alaycı bir gülüş atıp kendinden emin bir tavırla konuştu.



-Şimdi hayatını bağışlamam için yalvar.



*~~~~~*~~~~~*



Myeong-dae telaşla John'u aradı. Hala cevap yoktu. Tam kapatacağı sırada telefonun ucundaki sesi duydu:



-Alo?



-John, az önce Mi-cha aradı. Sang-ho benim onu çağırdığım yalanıyla eski bir fabrikaya gitmiş. Bu bizim depo olmalı. Başı derde girebilir. Bizimkileri aradım. Çabuk gel.



John isteksizce konuştu.



-Gelemem, uçak birazdan kalkacak.



Myeong sesüni yükseltti.



-Senin yurtdışına çıkman arkadaşından daha mı önemli aptal! Gelmezsen gelme!



Myeong sinirle telefonu kapatıp hızla arabasına atladı.



*~~~~~*~~~~~*



-Yalvarman için bekliyorum Choi Sang-ho...



Sang-ho Mi-cha'nın fotoğrafını yerden alıp bir müddet baktı. Mi-cha'nın gözyaşları hiç durmuyordu. Hıçkırık seslerinin duyulmaması için ağzına eliyle sıkıca bastırmıştı. Sang-ho diğer elini Mi-cha'nın fotoğrafının üstünde gezdirdikten sonra ellerini yumruk yapıp dişlerini sıktı. Hızla ayağa kalkıp adama(Kang hyun) yumruğunu geçirdi. Kang hyun bir anda kendisini yerde buldu. Diğerleri koşarak Sang-ho'ya vurmaya başladılar. Sang-ho başlarda her ne kadar müdahele etmeye çalışsa da artık aldığı darbelerle halsizleşiyordu. Mi-cha hem ağlıyor hem korkulu gözlerle onlara bakıyordu. Büyük bir titreme almıştı vücudunu.

Birden adamlar dövmeyi durdurup Sang-ho'nun kollarından tuttular.Yüzü kanlar içindeydi. Güçsüzce başını eğip kan tükürdü. Sang-ho'nun yumruk attığı adam ağzının kenarındaki kanı silip ayağa kalktı. Burnundan soluyordu. Yerden aldığı bir sopayla Sang-ho'ya yaklaştı. Mi-cha'nın gözündeki yaş durmuştu. Büyük korkuyla bakıyordu. Sang-ho'nun dövüş dersleri aklına geldi. Boşuna mı uğraşmıştı öğretmek için? Ya da kendisini daha çabuk elde etmek için bir bahane miydi o dersler. Ne olursa olsun onungözlerinin önünde ölesiye dövülüşünü seyredemezdi. Kang hyun elindeki sopayla Sang-ho'ya acımasızca vurmaya başladı. Sang-ho acıyla haykırıyordu. Mi-cha daha fazla dayanamayıp elinde tuttuğu sopaya daha sıkı sarıldı ve Kang Hyun'un başına tüm gücünü kullanarak vurdu. Adam yere düşünce Mi-cha çaresizce vurmaya devam etti. Sang-ho'yu tutanlar koşarak Mi-cha'nın ellerini ve ağzını kapatarak bir yere götürmeye başladılar. Sang-ho yerdeydi ve artık hareket etmiyordu.



*~~~~~*~~~~~*



Myeong-dae ve birkaç kişi hızla deponun önüne geldiler. Myeong-dae aceleyle arabadan inip diğerlerine döndü.



-Sang-ho ve Mi-cha'nın arabası hala burda. Birkaç araba daha var. Artık burnuma kötü kokular geliyor. Hazırlığı yaptıysanız içeri giriyoruz.



-Hazırız merak etme.



*~~~~~*~~~~~*



Kang hyun gözlerini yavaşça açıp etrafa baktı. Mi-cha'nın ağlama sesleri geldi kulağına. Var gücüyle bağırdı.



-Aptallar! Sakın zarar vermeyin ona!



Bu arada Myeong-dae ve birkaç adam koşarak içeri girdi. Yerde kanlar içinde hareketsiz yatan Sang-ho'yu görünce koşarak onun yanına gittiler. Bu sırada içeri hızla giren John Mi-cha'nın çığlıklarını duydu. Koşarak o yöne gitti. Mi-cha'ya zarar vermeye çalıştıklarını görünce deli gibi saldırmaya başladı. Myeong ve birkaç kişi daha John ile birlikte saldırmaya başladı.



*~~~~~~*~~~~~~*



Mi-cha John'a sıkıca sarıldı. Titreyerek ağlıyordu. John nefes nefese kalmıştı. Mi-cha'yı sıkıca sardı.



-Çok korktum John...



John oldukça soğukkanlıydı. Mi-cha'yı daha sıkı sarıp boşluğa bakarak konuştu.



-Kimsenin sana zarar vermesine izin vermem. Korkma Mi-cha.



*~~~~~*~~~~~*



Myeong-dae doktorun odasından çıkıp hastanenin bekleme salonunda oturanların yanına geldi. Mi-cha onu görür görmez heyecanla konuştu



-Birşeyi yok değil mi Myeong?



-Birşeyi yok merak etmeyin. Sadece ağır darbe aldığını söyledi. Çene kemiği kırılmış ama yakında düzelirmiş. Bir müddet hastanede kalacak.



Mi-cha iç çekip yerine oturdu. Myeong boş boş bakan John'a döndü.



-Geldiğin için teşekkürler...



John hiçbirşey söylemedi.



*~~~~~*~~~~~*



Sang-ho iki haftadır hastanedeydi fakat Mi-cha yanına bir kez bile uğramamıştı. Myeong-dae Sang-ho'nun odasına yavaşça girip refakatçi koltuğuna oturdu ve Sang-ho'ya döndü.



-Nasılsın?



-Artık daha iyiyim.



-Birkaç güne hastaneden çıkacaksın zaten. Şükret ki çok fazla kırığın yok.



Sang-ho hafifçe tebessüm ettikten sonra gözleri daldı. Mırıldanır gibi konuştu.



-Bu halde olmamın sebebi Mi-cha ama o bir kez bile gelmedi Myeong..



Myeong-dae camdan dışarı bakarak sakince cevapladı.



-O hergün burda. Sadece yanına gelmiyor hepsi bu. O olmasa sen ölmüştün.



Sang-ho hızla Myeong-dae'ye döndü.



-Öyleyse neden gelmiyor?



-Sanırım bunu onunla konuşmalısın.

Myeong-dae hızla odadan çıktı. İleride hastane bahçesinde yürüyen Mi-cha ve John'u gördü. Onlara yaklaştı ve konuşmalarını dinledi.



-Mi-cha artık bunun bir iddea olduğunu biliyorsun ama yemin ederim şu an olsa öyle birşeyi asla teklif etmezdim. Özür dilerim...



Mi-cha acı bir tebessüm atıp önüne döndü ve yürümeye devam etti. Bir yandan da konuşuyordu.



-Özür dilemene gerek yok.Benim saflığım yüzünden neden özür diliyorsun ki.



-Mi-cha bu senin saflığın değil. Aşkının saflığından geliyor.



Mi-cha'nın gözleri dolmuştu. Durup John'a baktı.



-Gerçekten...bu yalan mıydı?



John acıyarak Mi-cha'ya baktı ve kendisine yavaşça çekip sarıldı.



-Lütfen ağlama. Sang-ho'nun seni sevip sevmediği hakkında kesin birşey söyleyemem ama bana kalırsa sevmeseydi dövüşmezdi. Cevabı ondan al Mi-cha. Bari bugünlük yanına git.



Myeong-dae dayanamayıp söze karıştı.



-John haklı. Yanına gitmelisin.



Mi-cha kendisini yavaşça John'dan çekip gözlerinin altını sildi. Hiçbirşey söylemeden hastanenin içine girdi.



*~~~~~*~~~~~*

Mi-cha tüm cesaretini toplayıp yavaşça kapıyı açtı ve çekinerek içeri girdi. Sang-ho birden doğruldu.



-Geldin mi?



Mi-cha kafasını evet anlamında salladı. Sang-ho'nun yüzüne bakmak istemiyordu. Gülümsemeye çalışarak hızlı hızlı konuştu.



-İyi gördüm seni. Birşeye ihtiyacın olursa haber verirsin. Sonra görüşürüz.



Mi-cha kapıya yönelecekken Sang-ho arkasından seslendi.



-Bana neden böyle davranıyorsun? Sana birşey mi yaptım?



Mi-cha'nın sırtı Sang-ho'ya dönüktü. Gözlerinin dolduğunu Sang-ho görmüyordu. Görmemeliydi de. Çenesi titriyordu.



-Yapamayacaksın da zaten... Hoşçakal.



Mi-cha bunu dedikten sonra hızla odadan çıktı. Birkaç adım atmadan hastane duvarının dibinde buldu kendisini. Dizlerini karnına çekip başını eğdi. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Bunca zaman kandırılmıştı. Sang-ho, onu sevdiğini bile bile duygularını bir hırs yüzünden hiçe saymıştı. Aşk değildi onunkisi... HIRSTI...



*~~~~~~*~~~~~~*



John Myeong-a döndü.



-Mi-cha'nın yanına gitsem iyi olur. Sang-ho ile ne konuşacaklarını bilmiyorum ama kötü hissediyorum.



Myeong-dae John gidecekken arkasından seslendi.



-Ne düşünüyorum biliyor musun John?

John arkasını dönüp meraklı gözlerle Myeong-dae'ye baktı. Myeong-dae yutkunup gözlerini başka yere çevirdi ve yavaşça konuşmasına devam etti..



-Mi-cha gibi masum birini senin daha çok hakettiğini....



Umarım beğenirsiniz. Aceleyle yazmak zorunda kaldım. =( 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder