28 Mayıs 2011 Cumartesi

Playboy (7. Bölüm)

~> PLAYBOY <~



Yazan: Kim Fueisa (Feyza)

Tür: Romantik-Komedi



Sang-ho siyah eldivenlerini takıp depodan içeri girdi. Birden hepsi donakaldı.



Myeong-dae Sang-ho'nun kulağına eğildi.



-Sang-ho, ben de adam gibi biriyle dövüşeceğimi sanıyordum.



-Ahh tanrım! Ben bunlarla dövüşmek için mi bu kadar hazırlık yaptım? Nolur siz gidin bunlara ben tek başıma yeterim. Bu salakları dövmeye 8 kişiyle gitmiş dedirttirmem kimseye. Klasım sarsılır.



Sang-ho'nun arkadaşları kahkaha attı.



-Saçmalama Sang-ho.



-Tamam tamam.



Sang-ho sakızını ağzını aça aça çiğneyerek adamların yanına gitti.



-Günün anlam ve önemini söylememi ister misiniz?



6 adamdan hiçbiri sesini çıkarmıyor, biri hariç hepsi Sang-ho'ya korkarak bakıyordu.



-Konuşunsana! Açıkça konuşmak gerekirse bugün eşek sudan gelene kadar dayak yiyeceksiniz.



Aralarından biri hafifçe güldü.

Sang-ho ağzındaki sakızı onun suratına doğru fırlatıp iyice yaklaştı.



-Komik birşey mi var?



-Evet... Song Mi-cha için bizi buraya topladın. Amacın onu kandırıp, elde etmek yalanına herkesi inandırıyorsun. Onu sevdiğini söyleyemiy....



Sang-ho o lafını tamamlayamadan yumruğu yüzüne geçirdi. Eğilip yerden kaldırdı ve tekrar vurdu.



- Ben kimseye sevmem anladın mı!!



Myeong-dae Sang-ho'yu izliyordu. Adamın dediklerinin doğru olduğunu bildiği için başta sustu ama Sang-ho, adamı öldüresiye dövdüğü için onu tutup sakinleştirmeye çalıştı.



-Sang-ho yeter bu kadar!!



-Bırak beni!!



-Sang-ho yeter artık! Adamı öldüreceksin.



Sang-ho nefes nefeseydi geri çekilip yerdeki adama sinirlice baktı.



-Bir daha ne olursa olsun Mi-cha'nın karşısına çıkmayacaksın! Duydun mu beni!

Sonra diğerlerine döndü.



-Sizin için de aynı şey geçerli! Benim kim olduğumu araştırmanızı tavsiye ederim!



-Tamam Sang-ho, hadi gidelim.



Myeong-dae Sang-ho'nun kolundan çekerek dışarı çıkardı.



Yerdeki adam onlar gidince ağzındaki kanı silip ayağa kalktı.



-Bunu ödeyeceksin Choi Sang Ho!



~~~~~~~

Sang-ho'nun diğer arkadaşları da şaşkınlık içindeydiler.



-Hey dostum, niye bu kadar sinirlendin? Birşey demedi ki sana.



-Kes sesini!



Myeong-dae ortalığı yumuşatmaya çalıştı.



-Tamam tamam. Olay kapandı bitti.Hadi gidelim. Sang-ho, arabayı ben süreceğim, sen kendine gel biraz.



-Peki...



~~~~~~~~~~~~~~~



-Oppa, seni çok özledim.



-Git başımdan..!



Sang-ho kızı yavaşça itip dans edenlerin arasından geçti ve her zamanki yerine oturdu. Biraz sonra yanına John geldi.



-Nerdeydiniz bugün?



-Bir işimiz vardı...



-Ne zamandan beri bensiz bir 'iş' hallediyorsunuz?



-İçki parasını masaya fırlatıp bana tavır yaparak gittiğin günden beri.



-Bu kadar alıngan olduğunu bilmiyordum.



-John.. Ben senin en arkadaşın olduğumu sanıyordum ama yanılmışım. Bir derdin oluyor ve bana söylemiyorsun.



John içki bardağına boş boş bakarak yavaşça konuştu.



-Ben..iddeadan vazgeçtim Sang-ho.



Sang-ho kafasını hızla çevirip John'a baktı.



-Ne dedin?



-Bu saçma iddeadan vazgeçelim.



Sang-ho yutkundu. Henüz hazır değildi.



-Hayır! Sana kendimi kanıtlamadan bu iddeadan vazgeçmem!



-Sang-ho ama ben...



Sang-ho John'u daha fazla dinlemeden masadan kalktı. Birşeyler söylemesinden korkuyordu.



~~~~~~~~~~~~~~~~~~~



Mi-cha kütüphanede kitaplıklara bakıyordu.



-Hey Mi-cha!



-Ah, John sen mi geldin.



-Umm.. Sanırım ders çalışacaksın.



-Evet. Sınavlar yaklaştı biliyorsun.



-Biliyorum. Hadi beraber çalışalım o zaman.



Mi-cha her zamanki tatlılığıyla gülümsedi.





-Peki



-Sonra da bir yerlere gideriz



-Tamam, harika olur.



-Hadi başlayalım o zaman..



~~~~~~~~~~~~~~



Mi-cha kafasını masaya koydu.



-Ben çok yoruldum.



-Açıkçası ben de.. 3 buçuk saattir çalışıyoruz. Bu benim hiç alışkın olmadığım bir durum.



Mi-cha, John'un bu sözlerine hafifçe güldü. John da ona eşlik etti.



-Bugünlük ara verelim o zaman. Bugün sen nereye istersrn oraya gidelim. Hadi kalk.



John Mi-cha'nın cevabını beklemeden kolundan tutup çekerek götürdü.



-John, arabanın üstünü açar mısın?



-Tabi ki.



-Wuhuuuw hava çok güzel, şehir çok güzel.



John, Mi-cha'ya bakıp gülümsedi. Mi-cha birden yerine oturdu.



-Neden oturdun?



-Ayağa kalkıp bağırınca rezil olduğumu düşündüm.



John hafifçe gülümsedi.



-Eğer seni mutlu ediyorsa başkalarını boşver.



-Devam etmeli miyim?



-Kesinlikle.. Bir şarkı söylersen ben de sana eşlik ederim.



Mi-cha gülümseyip tekrar ayağa kalktı.



~~~~~~~~~~~~



-İşte geldik. Yemek yiyeceğimiz yer burası. Eminim çok seveceksin Mi-cha.



-Gerçekten çok güzel bir yere benziyor.



-Hadi gel benimle.



~~~~~~~~~~~~~



-Yemek harikaydı. Çok çok çok teşekkür ederim John.



-Rica ederim. Eğlence daha bitmedi. Söyle bakalım nereye gidelim?



-Choi Sang-ho nerelere gidiyor?



John'un yüzündeki gülümseme bir anda söndü.



-Onun gittiği yerler senin gibi masum ve tatlı bir kız için uygun değil. Aklından bile geçirme!



-Hayır hayır. Gitmek için demedim. Öylesine sordum.



John yine gülümsemeye çalıştı.



-Pekala, söyle bakalım nereye götüreyim seni? Umm... Nedense içimden bir ses lunaparka gitmek istediğini söylüyor.



Mi-cha dudağını büzdü.



-Sen de mi beni çocuksu görüyorsn..



-Ah, hayır hayır. Lütfen yanlış anlama. Lunaparkı ben de çok severim. Hem....her zaman çocuksu kal. Bu seni daha da özel yapıyor.



-Sahi mi?



John gülümseyerek başını evet anlamında salladı.



~~~~~~~~~~~~~~



-Haha, çarpışan araba çok eğlenceli John.



-Şimdi sana çarpayım da eğlenceyi gör haha.



John ve Mi-cha çocuk gibi eğleniyorlardı.



-John, korku tüneline girelim mi?



-Korkmaz mısın?



-Biraz.. Ama korktukça zevkli oluyor.



-Haha haklısın. Hadi gidelim.



Mi-cha ve John korku tüneline girdiler. Kendileriyle birlikte giren, arka vagona oturan ama farketmedikleri biri vardı. Sang-ho...



-Korkuyor musun Mi-cha?



Mi-cha gözlerini kapattığı ellerini hafifçe aralayıp parmaklarının arasından John'a baktı.



-Birazcık.



Bu arada korkunç bir cadı birden önlerine çıkınca Mi-cha John'a sarıldı. John başta çok şaşırdı ama sonra gülümseyip yavaşça Mi-cha'ya sarıldı.

Sang-ho yutkunarak bu sahneye bakıyordu...



-John bitti mi?



John göğsüne yaslanmış M-cha'ya bakıp gülümsedi.



-Maalesef bitti.



Mi-cha kafasını kaldırdı.



-Maalesef mi? Ben çok korktum. Böyle olacağını tahmin etmiyordum. Sen bittiğine üzüldün mü?



-Evet, sanırım üzüldüm. Çünkü... Neyse boşver hadi gidelim.



Dışarı çıktılar. Mi-cha ileride ok atışını gördü. John'un koluna yapıştı.



-John, şuraya bak.



-Sen de ok atmak ister misin?



-Evet, oyuncak veriyorlarmış.



John güldü.



-Haha tamam, gel o zaman.



~~~~~~~~~~~



-Off, ikimiz de bir tane bile oyuncak alamadık.



-Özür dilerim Mi-cha.



Mi-cha hafifçe gülümseyip John'un koluna vurdu.



-Niye özür diliyorsun deli.



-Hey, senin güçsüz olduğunu sanıyordum. Böyle vurmayı nerden öğrendin?



Mi-cha'nın gülümseyen yüzü birden kayboldu. Hiçbirşey söylemedi.Aklına Sang-ho'nun dövüş öğretişi gelmişti.



Uzaktan onları izleyen Sang-ho sinirlenip oradan uzaklaştı.



-John, geç oldu eve gidelim mi?



-Tabi, sen nasıl istersen.



John Mi-cha'yı evinin önüne getirdi.



-John, senin inmene gerek yok.



-Hayır, bahçeden içeri girene kadar yanında olacağım.



John ve Mi-cha arabadan indi.



- Eviniz çok güzelmiş. İki katlı, bahçeli, tıpkı masallardaki şirin evlere benziyor. Senin de masal karakterinden farkın yok zaten.



İkisi de güldü.



-John, herşey için teşekkür ederim. Çok eğlendim.



John birden Mi-cha'yı kendisine çekip sarıldı.



-Bu son olmasın tamam mı? Böyle bir günü tekrar ve tekrar yaşamak istiyorum.



Mi-cha gülümsemeye çalıştı. Yavaşça kendisini John'dan çekti.



-Tamam, teşekkür ederim. İyi geceler



-İyi geceler..



~~~~~~~~~~~~~~~



Sang-ho arabasıyla eve gelirken kendi kendine mırıldanıyordu.



"John ile pek mutlusun Mi-cha hanım. Hah!! Ben de neden yanlış anlıyorum ki hemen. Onlar çok yakın arkadaşlar. Of banane hem. Kafamı yorduğuma değer mi?"



Eve gelmişti. Bahçeli iki katlı, çok güzel bir evi vardı. "Sınavlarda yüksek puan alamazsam peder elimden alacak bu evi" diye düşündü. Bahçeden içeri girdikten sonra kapıda bir kadının beklediğini gördü. İyice yaklaştı.



-Sen kimsin?!



-Hatırlamadın mı?



Sang-ho kaşlarını çatıp kızın yüzüne dikkatlice baktı. Hatırlamıştı.. Bu kız, dayak yedikten sonra bayılan, Sang-ho'nun evine getirdiği kızdı.



-Defol evimden.



Sang-ho anahtarı kapının deliğine sokacakken kadın Sang-ho'ya bir kağıt uzattı.

Sang-ho kağıdı alıp iyice inceledi.



-Ne bu?



Kadın Sang-ho'nun karşısına geçip kollarını birbirine bağladı.



-Hamileyim....



Umarım beğenmişsinizdir ^^" 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder