28 Mayıs 2011 Cumartesi

Playboy (14. Bölüm)

[14.Bölüm]



Mi-cha dudaklarına dokundu. Saf saf etrafa bakıp kendi kendine mırıldandı.



- Sang-ho beni öptü mü? Beni sevdiğini mi söyledi. Yoksa rüya mı bu?



Mi-cha umutsuzca yanaklarını şişirip üfledi ve tavana baktı.



-Beni niye sevsin ki? Niye öpsün ki? Hepsi bir rüyaydı...



Sang-ho arabasının içinde hala onun aramasını ya da mesaj atmasını bekliyordu. Sinirle telefonunu açıp Mi-cha'ya mesaj attı.



Mi-cha ayağa kalkıp soyunma odasına geçti. Bu arada telefonunun mesaj sesini duydu. Mesaj Sang-ho'dandı. Hemen açtı.



"Hediyemi beğenmediysen bile teşekkür edebilirdin. Gmrgüsüz cadı!"



Mi-cha'nın birden gözleri büyüdü.



-Rüya değil miydi? Hediyem gerçekten cebimde mi?



Hemen ceplerini yokladı. Küçük bir kağıt buldu.



"Yorgun düşeceğini biliyordum Çilek kız. Az önceki öpücük kadar güzel olmasa da bir hediyem daha var. Eve gitsen iyi olur."



Mi-cha kocaman gülümsedi. Bunların rüya olmaması kalbinin daha hızlı atmasını sağlıyordu. Üstünü değiştirmeden koşarak arabaya bindi ve eve geldi. Annesinin onu bekler gibi bir hali vardı.



-Anne Sang-ho...



-Mi-cha odana çıkmalısın hemen.



Mi-cha koşarak odasına çıktı. Odanın ortasında Sang-ho elleri cebinde ve sırıtarak tavana bakıyordu. Mi-cha da onun baktığı yere bakınca odasının tavanının yıldızlarla döşenmiş olduğunu gördü. Sang-ho sırıtarak Mi-cha'ya döndü.



-Duvardaki resimlerim kadar çekici değil sanırım.



Mi-cha'nın gözleri doldu. Utancından yerin dibine geçmek istiyordu. Çığlık atmaya başladı.

Bayan Seo Jin koşarak onların yanına gelip gülerek Sang-ho'nun kolundan çekti ve dışarı çıkardı. Sang-ho da kahkaha attı.



-Choi Sang-ho, burdan gitsen iyi olur yoksa Mi-cha kulağımızı patlatacak.



Sang-ho gülerek evden çıktı.



*~~~~~*~~~~~*



Mi-cha çekinerek sınıfa geldi. Sang-ho'yu görünce dudağını ısırıp gözlerini kaçırarak yavaşça yanına oturdu. Sang-ho sırıtıyordu. Mi-cha dayanamayıp Sang-ho'nun kolunu yumrukladı.



-Sana odama gelme demiştim!



-Ah!!! Deli misin be ne yapıyorsun! Sana dövüş dersini beni öldürmen için vermedim!



-Seni öldürmek istiyorum.



Sang-ho Mi-cha'nın kolunu tutup yine sırıttı ve herkesin duyacağı şekilde bağırarak konuştu.



-Tabi tabi. O yüzden odanda senin eşyandan çok benim resmim var. Beni seviyorsun itifar et işte. Kk~



Herkes Sang-ho gibi gülmeye başladı. Mi-cha çok utanmıştı. Başını önüne eğip dudağını ısırdı. Bu arada onlara boş boş bakan John hızla sınıftan çıktı.

Mi-cha ile her zaman çalıştıkları sessiz kütüphaneye geldi. Kütüphaneye geldiğini gören Myeong-dae de hızla içeri girdi. John dolu gözlerle kitaplara bakıyordu. Myeong-dae iç çekip arkadaşının omzuna dokundu. John gözlerinin dolduğunu belli etmemek için başını başka yöne çekti. Myeong-dae yavaşça konuşmaya başladı.



-John...ne hissettiğini anlayabiliyorum. Ama inan bana doğru olanı yaptın. Sen gerçekten iyi bir dostsun.



John hızla başını çevirip dolmuş gözlerle Myeong-dae'ye baktı. Sesi titriyordu.



-Ben Mi-cha'yı gerçekten sevmiştim Myeong.



Mi-cha utancından kendisini kütüphaneye attı. Kapıdan girecekken John'un Myeong'a söylediğini duydu. İçi burkulmuştu.



Myeong-dae John'un omzunu sıvazladı. Diyecek söz bulamıyordu. Bu arada kapının kenarında hareketsizce duran Mi-cha dikkatini çekti. John yine arkasını dönüp kitaplığın kenarına diz çöktü. Myeong yavaşça kapıya yönelip Mi-cha'nın kulağına eğildi.



-Sanırım onunla konuşsan iyi olacak Mi-cha. Ben gidiyorum.. Onun gönlünü al olur mu?



Mi-cha başını tamam anlamında sallayıp yavaşça John'a yaklaştı ve yanına eğildi. John onu görünce gözlerini başka yere çevirdi.



-Git burdan Mi-cha.



-John... Özür dilerim..



John başını Mi-cha'ya çevirdi. Gözyaşlarına engel olamıyordu artık. Sesi titriyordu.



-Neden kendimi sevdiremedim sana? Neden bir kez olsun beni sevmeyi denemedin? Kalbindeki neden ben değildim Mi-cha?



Mi-cha'nın da gözlerinden yaş gelmeye başladı. John'un elini tuttu.



-John.. Ben...



John ellerini onun ellerinden çekip başını eğdi ve konuşmaya devam etti. Hıçkırıkları konuşmasını engelliyordu.



-Ben... İlk defa birisi için ağladım. İlk defa..ilk defa birisi için vazgeçemeyeceğim şeylerden vazgeçtim. İlk defa eve erken gitmeye başladım. İlk defa ders çalıştım. Senin resimlerini gizlice çekip yatağımın başucuna sıralamıştım. İlk defa bir kızı annem ve babamla tanıştıracaktım. Neden buna izin vermedin? Kalbinde olmadığımı bildiğimde bile...canım bu kadar acımamıştı. Ben...ben sen gülünce gülüp sen ağlayınca ağlıyordum. Neden... Neden kendimi sevdiremiyorum?



John başını yana çevirip hıçkırmamak için eliyle ağzını kapattı. Gözlerinden yaşlar birer birer düşüyordu. Mi-cha da başını yere eğdi.



-Özür dilerim John.. Lütfen...beni affet.



John gözyaşlarını silip Mi-cha'ya baktı. Tekrar ağlamamak için kendisini zor tuttu.



-Ağlama Mi-cha... Sen ağlarsan,,, ben de gözyaşlarımı tutamam.



Mi-cha hızla gözyaşlarını sildi.



-Ağlamayacağım, söz.



John kendisini çok zor tutuyordu. Çenesi titriyordu. Yavaş yavaş konuşmaya çalıştı.



-Merak etme... Birkaç haftalığına yurt dışına çıkacağım. Geldiğimde herşeyi unutmuş olacağım.. Ama sen de unut, yoksa bir daha yüzüne bakmam.



Mi-cha başını 'tamam' anlamında salladı. Gözleri dolmaya başladı. John'a yavaşça sarıldı.



-Sen her zaman için benim en iyi arkadaşım olacaksın John. Senin dostluğunu hiçbir zaman unutmam.



John'un gözlerinden birkaç damla yaş geldi. Mi-cha'ya belli etmeden sildi ve kendisini Mi-cha'dan çekti. Gülümser gibi yaptı.



-Ben biraz ders çalışacağım. Sen derse gir olur mu?



Mi-cha isteksizce başıyla onaylayıp dışarı çıktı.



*~~~~~*~~~~~*



Sang-ho'ya okul çıkışında bir telefon geldi.



-Alo?



-Choi Sang-ho? Sanırım depoya gelmen gerecek.



-Sebep ne?



-Mi-cha desem yeterli bir cevap olur sanırım.



Sang-ho başını ders çalışan Mi-cha'ya çevirdi. Sonra gizli bir köşeye çekilip konuşmaya devam etti.



-Sen kimsin?



-Geldiğin zaman tanıyacaksın.



-Kimsin diyorum!



-Mi-cha'yı düşünüyorsan gel. Bu son sözümdü.



Telefondaki birden suratına kapattı. Sang-ho aynı nuarayı tekrar aradı fakat ulaşılamıyordu. Hızla ceketini aldı. Dışarı çıkacakken Mi-cha arkasından bağırdı.



-Bugün ders çalışacaktık. Nereye?



-Myeong çağırdı. Gitmem lazım



Sang-ho hızla dışarı çıktı.



Mi-cha onun arkasından şalkın şaşkın baktıktan sonra notlarını unuttuğu aklına geldi. Koşarak onun peşinden gitti. Bu arada Myeong-dae'yi gördü ve onu durdurdu.



-Myeong, Sang-ho nerde?



-Bilmem..



-Sen çağırmadın mı?



-Hayır..



Bu arada Myeong-dae'yi arkadaşlarından biri çağırdı ve gitti. Mi-cha koşarak Sang-ho'nun peşinden gitti.





Sang-ho'nun arabasının ileride boş bir fabrikanın önünde olduğunu gördü. Korkarak arabasından indi ve eli telefonuna uzandı.



Sang-ho içeriye girdiğinde bir adamla karşılaştı. Adam ona acı bir tebessümle baktı.



-Gelmişsin...



-Sen kimsin ve beni neden çağırdın !



Birden deponun içine başka adamlar girdi. Sang-ho hem öfkeli hem de korkmuştu. Adam ise elini cebine atıp ona gülerek baktı.



-Beni tanımış olmalısın.



Sang-ho başını eğip onun yüzüne dikkatlice baktı. Birden gözleri büyüdü. Mi-cha için dövdüğü adamdı bu. Adam kendisine güvenerek konuşmaya devam etti.



- O gün seninle daha yakından tanışma fırsatını verdiğin için teşekkürler. Yoksa şimdi nasıl alırdım geçmişin intikamını!



Sang-ho çok öfkelenmişti. Dişlerini sıkarak bağırdı.



-Ne saçmalıyorsun sen!!



-Hayatımda en değer verdiğim insanları elde ettin.. Hepsi.. Hepsi sana duyduğu aşk yüzünden kahroldu!



Mi-cha korkarak deponun kapısına gelip onları dinlemeye başladı. Sang-ho'ya zarar vermelerinden korkuyordu. Kenardaki bir odunu yavaşça eline alıp hazırda beklemeye başladı.

Adam konuşmasına devam etti. Yüzündeki gülümseme büyük kin ve nefrete dönüşmüştü.



- 2 yıl önce... Kardeşimi sana aşık edip 2 günde terkettin. O bir ay kendisine gelemedi.. Geçen sene... Sevdiğim bir kız vardı. O beni sadece arkadaş olarak görse de onu seviyordum. Tertemizdi, çok masumdu. Doğum günüm için barda kutlama yaptılar. Sen ise onu 3 günde kendine aşık edip o bara sürekli gitmesine neden oldun. Sonra noldu biliyor musun Choi Sang-ho?



Choi Sang-ho yutkundu. Geçmişi ona büyük acı veriyordu.



-Sonra onu bir gecelik zevklerin uğruna harcadın. O tertemiz insanı mahvettin. Evet, onda da suç vardı. Kendisini sana hemen bıraktığı için o da suçluydu. Ama onun duygularıyla oynaman en büyük suçtu.



Adam Sang-ho'ya daha çok yaklaştı. Mi-cha elindeki sopayı sıkıca sarıp birkaç adım attı.



-Şimdi ise Mi-cha'yı seviyorum ve sen yine mahvetmeye çalışıyorsun. Onunla oynamana izin vermeyeceğim Sang-ho! Onu da diğerleri gibi mahvedeneyeceksin.



Sang-ho çok öfkelenmişti. Ağzını sçacakken adam susturdu.



-Sakın onu sevdiğini söyleme. Seninki aşk değil! Onun peşinden bu kadar çok koşuyorsan hırsından...John ile onu elde etmek için girdiğin iddeayı tüm arkadaşların konuşuyor. Onu elde edemeyeceksin!



Mi-cha olduğu yerde kaldı.



Adam Sang-ho'nun suratına bir resim fırlattı. Fotoğraf yere düştü



-Bu Mi-cha'nın resmi. Sevgine bu kadar çok güveniyorsan ona son kez bak ve ölümüne dövüşmeyi göze al.. Ama yok güvenmiyorsan dizlerimin önüne çök ve hayatını bağışlamam için yalvar.



Adam acı bir gülümsemeyle Sang-ho'ya baktı. Sang-ho yutkunup adamın önüne yavaşça eğildi.

Mi-cha ses çıkarmamak için eliyle ağzını kapattı. Gözlerinden yaşlar sicim gibi boşalıyordu.



Uzun oldu özür dilerim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder