[2.Bölüm]
Sang-ho'nun müthiş uykusunu ısrarla çalan telefonu bozmuştu. Uykudan gözlerini açacak hali yoktu. Eliyle yoklayarak kim olduğuna bakmadan açıp yavaşça kulağına götürdü:
-Ne var be!
-Sang-ho!!!
Telefonun ucundaki kızgın sesi duyunca hemen sıçradı.
-Baba?
-Hay babanın beki! Daha kaç kez söylemem lazım dikkatli ol diye. Tüm gazeteler seni konuşuyor.!
-Ne?! Yine mi? Ama bu kez hiçbirşey yapmadım, dün bara bile gitmedim.
-Kucağındaki o şapşal kim o zaman?
Sang-ho bir iki saniye düşündükten sonra dün gece olanları hatırladı:
"- Hadi al şunu kucağına bizim eve gidiyoruz
- Ben taşıyamam. Kolum ağrıyor. Sen daha güçlüsün hem. Sen taşı.
-Başıma ne bela açtın sersem. İyi tamam. Arabayı hazırla"
Dün dövülen kadını kucağına alıp arabaya kadar taşımıştı ve evine gwtirmişti.
-Hay anasını..! Kore paparrazileri de bir soluk vermiyor. Hemen nasıl çekmiş adiler!
-Onlara hakaret etmeyi bırak da söyle kim o kız?
-Tanımıyorum.
-Hah! Tanrı aşkına ben ne bekliyorum ki?
- Sung-wook bu öyle değil.
(Sang-ho çoğu zaman babasına adıyla hitap ederdi.)
-Nasıl öyle değil? O kızla yattın mı doğru söyle?
-Hayır be. Yolda bizden yardım istedi ve bayıldı. Mecbur kaldık John ile.
- Nesin sen? Robin Hood mu? Ne diye yardım ediyorsun tanımadığın kızlara. Magazin köşelerinde "Choi Sang-ho" adını görmekten bıktım artık. Sadece senin adın çıksa iyi, ama "Ünlü iş adamı Choi Sung-wook'un oğlu" olarak bahsediyorlar. Şirketin kariyerini sarsmak mı istiyorsun? Aptal!!
-Bana bağırma!
-Evini elinden alıyorum.
Sang-ho yatağından sıçradı.
-Hayır!! Yapamazsın!
- Öyle bir yaparım ki görürsün! Bir şartla evin sende kalır.
Sang-ho gözlerini kapatıp bir oh çekti.
-Neymiş o şartın?
-Tüm derslerin yüksek gelecek. Kendi bölümünde dereceye gireceksin.!
- Ne!!
Choi Sung-wook telefonu kapatmıştı bile.
Sang-ho telefonunu yere fırlattı. Eliyle saçlarını karıştırdı.
-Aissssh lanet girsin bunak!!
-Sabah sabah neden bu kadar bağırıyorsun?
Sang-ho kafasını kaldırıp sesin geldiği yere, kapıya baktı. Gözlerini devirip ayağa kalktı mutfağa yöneldi.
-Seni ilgilendirmez. Birşeyler atıştır ve defol evimden.
-Çok sert ama bir o kadar da yakışıklısın.
Sang-ho olduğu yerde durdu. Yüzünde o alaycı gülümsemesi belirdi yine. Dönüp yavaşça kıza yaklaştı. Kızsa hayran hayran hayran Sang-ho'yu izliyordu. Sang-ho tek elini duvara dayayıp kıza doğru eğildi.
-Beni yakışıklı mı buluyorsun.?
-Evet dedi kız kendinden emin bir tavırla. Erkekleri baştan çıkarmaya alışmıştı naaıl olsa.
-Benden hoşlandığını da söylersin şimdi?
-Senden hoşlanıyorum deyip dudağını Sang-ho'ya yaklaştırdı.
Sang-ho alaycı alaycı gülüp işaret parmağıyla kızın alnını itip kendisinden uzaklaştırdı.
- Nesin sen? Juliet mi? Benimle birlikte olmak gbi bir düşüncen olmasın sakın. Senin gibi sokak malı hiç ilgimi çekmiyor.
Kız öfkeyle Sang-ho'ya baktı.
Sang-ho umursamadan kendisine bir sandiviç hazırlayım koltuğa zıpladı. Bu arada kız yavaşça yanına sokuldu.
-Dün beni kurtardığın için ne kadar teşekkür etsem az.
Sang-ho dolu ağzıyla televizyona bakarak konuştu:
- Biliyorum.
Kızın yüzü düştü. Sonra tekrar gülümsemeyi denedi.
-Beni dövülmekten kurtararak öyle bir iyilik yaptın ki.
Sang-ho kafasını kıza çevirdi. Kahkaha attıkça ağzındaki yiyecekler kızın yüzüne tükürük şwklinde gidiyordu.
-Hahaha. Ben seni dayaktan kurtarmadım ki kızım. Adam süper bir şekilde seni dövdü, yorulunca gitti, sen de eşek ölüsü gibi serildin yere.
-Biraz kibar olmayı deneyemez misin? !
-Sen kimsin ki?
-Adım Nuri.
Sang-ho kahkahayı bastı.
-Ne var ne gülüyorsun?
-Türkiye'de tanıştığım bir adamın adı da Nuri'ydi kendisi baya abzazaydı
Kız saf saf Sang-ho ya baktı.
-Abzaza mı? O ne demek?
-Abaza mıydı abzaza mıydı hatırlamıyorum ama sen onların kız versiyonu oluyorsun. Her neyse defol evimden.
Kız Sang-ho'nun çıplak göğsüne sarılıp kafasını yasladı.
-Senden çok hoşlandım. Lütfen böyle davranma.
-Pekala, davranış stilimi değiştiriyorum. Bu işe yaramıyor.
Kızın birden gözleri parladı. Kafasını kaldırıp yüzünü Sang-ho'nunkine yakınlaştırdı.
-Sahi mi Oppa?
Sang-ho alaycı gülümseyerek kafasını evet anlamında salladı.
-Elbiselerinin hepsi üstündekiler değil mi?
-Evet, neden sordun?
-Gel benle.
Kız amacına ulaştığını düşünerek sırıtıyordu. Sang-ho bir eliyle kızın gözünü kapattı, diğer eliyle bileğinden tutarak kapıya götürdü.
-Hadi bebeğim dışarı. Daha da gelme, yoksa dünkü dayağı arattırırım sana. Deyip kapıyı suratına çarptı.
Kız burdundan soluyordu. Yüzüne çarpılan kapıya sinirle baktı.
-Benden kurtuluş bu kadar kolay olmayacak. Benim olacaksın!
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
-Ben öleyim, ahhh öleyim!!
-Sang-ho başında saç kalmadı yeter artık. Ayrıca önümde bir oraya bir buraya yürümeyi kes. Kızlara bakamıyorum.
-Hay senin kızlarına, gerizekalı!
-Ben napabilirim şimdi söyler misin? Öyle bir pedere sahip olan sensin bana niye çatıyorsun?
-Evim elimden alınırsa biterim. Karizmam sıfıra düşer. Hangi kızı babamla kaldığımı öğrenince evime getirmeye ikna edebilirim söyler misin?
-Hiçbir kızı. Mecbur derslerine çalışacaksın. Of of of vay anam vay şu bacağa bak be. Çekil önümden Sang-ho. Manzara o biçim.
- Seni kuş beyinli sersem! Ancak kedinin ciğere baktığı bibi bakarsın böyle. Faaliyet kısmında hiçbir hareket yok ama.
-Bana bak ileri gitme. Hep hakaret ediyorsun. Sen kendini çok mu yakışıklı sanıyorsun?
Sang-ho sırıttı ve kendinden emin bir tavırla kollarını birbirine bağladı.
-Evet, çünkü yakışıklıyım.
John dudağını büzdü. Gerçekten de yakışıklıydı. Sonra tekrar Sang-ho ya döndü
-Her kızı ayarlayacağına mı inanıyorsun?
Sang-ho yine sırıttı:
-Evet.
-Var mısın iddeaya?
-Varım.
-Benim seçtiğim bir kızı ayarlayacaksın.
-Peki.
-Kaybeden kazananın bir aylık bar ücretini üstlenecek.
-Haha Pekala, bana uyar. Hadi seç bakalım.
John dikkatlice etrafındaki kızlara baktı. Aradan 5 dakika geçmişti ama hala zor ya da Sang-ho nun çıktıkları kadar çok güzel bir kız görememişti.
-Noldu mal? Hadi seç de ayarlayayım iki dakikada.
-Derse geç kalacağız tenefüste söylerim. Sınıfa çıkalım.
- Tanrım hala tenefüs, ders lafını kullanıyorum. İlkokul çocuğu gibiyim aiisssh lanet olsun!
Sang-ho yol bahçeden içeri girene kadar söylenip duruyordu. Tabi John onu hiç dinlemiyor sağında solunda gördüğü kızlara göz kırpıp laf atıyordu.
- Mimarlık benim neyime! Ne beyinsizim seçe seçe bu bölümü seçtim. Peder derece yapmamı bekliyor bide aissshhh.
Birden Sang-ho'nun eline bir defter sokuşturdu biri.
-Tut şunu..
-Ne oluyor be?
Kafasını yana çevirdi. Çocuk gibi kıyafetler giyinmiş bir kız harıl harıl ayakkabısının bağcığını bağlıyordu.
-Ahh geç kaldım.
John ve Sang-ho neye uğradıklarını şaşırmışlardı. Kocaman gözlerle kıza bakıyorlardı.
-Ohh bitti.
Birden kız ayağa fırlayıp Sang-ho'nun elinden defteri çekti. Ve koşarak üst kata çıktı. Giderken bağırdı.:
-Teşekkürler!
-Vay anasını sayın seyirciler. Kız bir içim suydu. O ne güzel bir yüzdü tanrım çarpıldım. Sen de gördün mü Sang-ho?
-Hayır, neye uğradığımı şaşırdım. Kız, yüzüne bakacak fırsatı vermedi ki.O kim oluyor hem. Ne şapşallarla dolu bu okul. Gebermek istiyorum. Yürü gidelim sınıf denen cehenneme.
Sang-ho merdivenlere doğru yönelirken John arkasından bağırdı.
-Bu kızı ayarla da göreyim.
Umarım beğenmişsinizdir ^^"
Sang-ho'nun müthiş uykusunu ısrarla çalan telefonu bozmuştu. Uykudan gözlerini açacak hali yoktu. Eliyle yoklayarak kim olduğuna bakmadan açıp yavaşça kulağına götürdü:
-Ne var be!
-Sang-ho!!!
Telefonun ucundaki kızgın sesi duyunca hemen sıçradı.
-Baba?
-Hay babanın beki! Daha kaç kez söylemem lazım dikkatli ol diye. Tüm gazeteler seni konuşuyor.!
-Ne?! Yine mi? Ama bu kez hiçbirşey yapmadım, dün bara bile gitmedim.
-Kucağındaki o şapşal kim o zaman?
Sang-ho bir iki saniye düşündükten sonra dün gece olanları hatırladı:
"- Hadi al şunu kucağına bizim eve gidiyoruz
- Ben taşıyamam. Kolum ağrıyor. Sen daha güçlüsün hem. Sen taşı.
-Başıma ne bela açtın sersem. İyi tamam. Arabayı hazırla"
Dün dövülen kadını kucağına alıp arabaya kadar taşımıştı ve evine gwtirmişti.
-Hay anasını..! Kore paparrazileri de bir soluk vermiyor. Hemen nasıl çekmiş adiler!
-Onlara hakaret etmeyi bırak da söyle kim o kız?
-Tanımıyorum.
-Hah! Tanrı aşkına ben ne bekliyorum ki?
- Sung-wook bu öyle değil.
(Sang-ho çoğu zaman babasına adıyla hitap ederdi.)
-Nasıl öyle değil? O kızla yattın mı doğru söyle?
-Hayır be. Yolda bizden yardım istedi ve bayıldı. Mecbur kaldık John ile.
- Nesin sen? Robin Hood mu? Ne diye yardım ediyorsun tanımadığın kızlara. Magazin köşelerinde "Choi Sang-ho" adını görmekten bıktım artık. Sadece senin adın çıksa iyi, ama "Ünlü iş adamı Choi Sung-wook'un oğlu" olarak bahsediyorlar. Şirketin kariyerini sarsmak mı istiyorsun? Aptal!!
-Bana bağırma!
-Evini elinden alıyorum.
Sang-ho yatağından sıçradı.
-Hayır!! Yapamazsın!
- Öyle bir yaparım ki görürsün! Bir şartla evin sende kalır.
Sang-ho gözlerini kapatıp bir oh çekti.
-Neymiş o şartın?
-Tüm derslerin yüksek gelecek. Kendi bölümünde dereceye gireceksin.!
- Ne!!
Choi Sung-wook telefonu kapatmıştı bile.
Sang-ho telefonunu yere fırlattı. Eliyle saçlarını karıştırdı.
-Aissssh lanet girsin bunak!!
-Sabah sabah neden bu kadar bağırıyorsun?
Sang-ho kafasını kaldırıp sesin geldiği yere, kapıya baktı. Gözlerini devirip ayağa kalktı mutfağa yöneldi.
-Seni ilgilendirmez. Birşeyler atıştır ve defol evimden.
-Çok sert ama bir o kadar da yakışıklısın.
Sang-ho olduğu yerde durdu. Yüzünde o alaycı gülümsemesi belirdi yine. Dönüp yavaşça kıza yaklaştı. Kızsa hayran hayran hayran Sang-ho'yu izliyordu. Sang-ho tek elini duvara dayayıp kıza doğru eğildi.
-Beni yakışıklı mı buluyorsun.?
-Evet dedi kız kendinden emin bir tavırla. Erkekleri baştan çıkarmaya alışmıştı naaıl olsa.
-Benden hoşlandığını da söylersin şimdi?
-Senden hoşlanıyorum deyip dudağını Sang-ho'ya yaklaştırdı.
Sang-ho alaycı alaycı gülüp işaret parmağıyla kızın alnını itip kendisinden uzaklaştırdı.
- Nesin sen? Juliet mi? Benimle birlikte olmak gbi bir düşüncen olmasın sakın. Senin gibi sokak malı hiç ilgimi çekmiyor.
Kız öfkeyle Sang-ho'ya baktı.
Sang-ho umursamadan kendisine bir sandiviç hazırlayım koltuğa zıpladı. Bu arada kız yavaşça yanına sokuldu.
-Dün beni kurtardığın için ne kadar teşekkür etsem az.
Sang-ho dolu ağzıyla televizyona bakarak konuştu:
- Biliyorum.
Kızın yüzü düştü. Sonra tekrar gülümsemeyi denedi.
-Beni dövülmekten kurtararak öyle bir iyilik yaptın ki.
Sang-ho kafasını kıza çevirdi. Kahkaha attıkça ağzındaki yiyecekler kızın yüzüne tükürük şwklinde gidiyordu.
-Hahaha. Ben seni dayaktan kurtarmadım ki kızım. Adam süper bir şekilde seni dövdü, yorulunca gitti, sen de eşek ölüsü gibi serildin yere.
-Biraz kibar olmayı deneyemez misin? !
-Sen kimsin ki?
-Adım Nuri.
Sang-ho kahkahayı bastı.
-Ne var ne gülüyorsun?
-Türkiye'de tanıştığım bir adamın adı da Nuri'ydi kendisi baya abzazaydı
Kız saf saf Sang-ho ya baktı.
-Abzaza mı? O ne demek?
-Abaza mıydı abzaza mıydı hatırlamıyorum ama sen onların kız versiyonu oluyorsun. Her neyse defol evimden.
Kız Sang-ho'nun çıplak göğsüne sarılıp kafasını yasladı.
-Senden çok hoşlandım. Lütfen böyle davranma.
-Pekala, davranış stilimi değiştiriyorum. Bu işe yaramıyor.
Kızın birden gözleri parladı. Kafasını kaldırıp yüzünü Sang-ho'nunkine yakınlaştırdı.
-Sahi mi Oppa?
Sang-ho alaycı gülümseyerek kafasını evet anlamında salladı.
-Elbiselerinin hepsi üstündekiler değil mi?
-Evet, neden sordun?
-Gel benle.
Kız amacına ulaştığını düşünerek sırıtıyordu. Sang-ho bir eliyle kızın gözünü kapattı, diğer eliyle bileğinden tutarak kapıya götürdü.
-Hadi bebeğim dışarı. Daha da gelme, yoksa dünkü dayağı arattırırım sana. Deyip kapıyı suratına çarptı.
Kız burdundan soluyordu. Yüzüne çarpılan kapıya sinirle baktı.
-Benden kurtuluş bu kadar kolay olmayacak. Benim olacaksın!
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
-Ben öleyim, ahhh öleyim!!
-Sang-ho başında saç kalmadı yeter artık. Ayrıca önümde bir oraya bir buraya yürümeyi kes. Kızlara bakamıyorum.
-Hay senin kızlarına, gerizekalı!
-Ben napabilirim şimdi söyler misin? Öyle bir pedere sahip olan sensin bana niye çatıyorsun?
-Evim elimden alınırsa biterim. Karizmam sıfıra düşer. Hangi kızı babamla kaldığımı öğrenince evime getirmeye ikna edebilirim söyler misin?
-Hiçbir kızı. Mecbur derslerine çalışacaksın. Of of of vay anam vay şu bacağa bak be. Çekil önümden Sang-ho. Manzara o biçim.
- Seni kuş beyinli sersem! Ancak kedinin ciğere baktığı bibi bakarsın böyle. Faaliyet kısmında hiçbir hareket yok ama.
-Bana bak ileri gitme. Hep hakaret ediyorsun. Sen kendini çok mu yakışıklı sanıyorsun?
Sang-ho sırıttı ve kendinden emin bir tavırla kollarını birbirine bağladı.
-Evet, çünkü yakışıklıyım.
John dudağını büzdü. Gerçekten de yakışıklıydı. Sonra tekrar Sang-ho ya döndü
-Her kızı ayarlayacağına mı inanıyorsun?
Sang-ho yine sırıttı:
-Evet.
-Var mısın iddeaya?
-Varım.
-Benim seçtiğim bir kızı ayarlayacaksın.
-Peki.
-Kaybeden kazananın bir aylık bar ücretini üstlenecek.
-Haha Pekala, bana uyar. Hadi seç bakalım.
John dikkatlice etrafındaki kızlara baktı. Aradan 5 dakika geçmişti ama hala zor ya da Sang-ho nun çıktıkları kadar çok güzel bir kız görememişti.
-Noldu mal? Hadi seç de ayarlayayım iki dakikada.
-Derse geç kalacağız tenefüste söylerim. Sınıfa çıkalım.
- Tanrım hala tenefüs, ders lafını kullanıyorum. İlkokul çocuğu gibiyim aiisssh lanet olsun!
Sang-ho yol bahçeden içeri girene kadar söylenip duruyordu. Tabi John onu hiç dinlemiyor sağında solunda gördüğü kızlara göz kırpıp laf atıyordu.
- Mimarlık benim neyime! Ne beyinsizim seçe seçe bu bölümü seçtim. Peder derece yapmamı bekliyor bide aissshhh.
Birden Sang-ho'nun eline bir defter sokuşturdu biri.
-Tut şunu..
-Ne oluyor be?
Kafasını yana çevirdi. Çocuk gibi kıyafetler giyinmiş bir kız harıl harıl ayakkabısının bağcığını bağlıyordu.
-Ahh geç kaldım.
John ve Sang-ho neye uğradıklarını şaşırmışlardı. Kocaman gözlerle kıza bakıyorlardı.
-Ohh bitti.
Birden kız ayağa fırlayıp Sang-ho'nun elinden defteri çekti. Ve koşarak üst kata çıktı. Giderken bağırdı.:
-Teşekkürler!
-Vay anasını sayın seyirciler. Kız bir içim suydu. O ne güzel bir yüzdü tanrım çarpıldım. Sen de gördün mü Sang-ho?
-Hayır, neye uğradığımı şaşırdım. Kız, yüzüne bakacak fırsatı vermedi ki.O kim oluyor hem. Ne şapşallarla dolu bu okul. Gebermek istiyorum. Yürü gidelim sınıf denen cehenneme.
Sang-ho merdivenlere doğru yönelirken John arkasından bağırdı.
-Bu kızı ayarla da göreyim.
Umarım beğenmişsinizdir ^^"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder