28 Mayıs 2011 Cumartesi

Playboy (9. Bölüm)

9. Bölüm

~> PLAYBOY <~



Yazan: Kim Fueisa

Tür: Romantik-Komedi



Sang-ho hızla arabasına atlayıp bara doğru sürmeye başladı. Bir yandan süratle araba kullanıyor, diğer yandan kendi kendine söyleniyordu.



-Ben senin için çaba sarfedeyim sen ise git John'la buluşup onu sevdiğini söyle ve ağla. Bravo!!



Sang-ho birden arabayı frenebasıp arabayı durdurdu. Yine kendi kendine konuşuyordu.



-İyi ama neden ağlıyordu ki? Ah tabi ya, John ona yüz vermedi ve kızı ağlattı. Gözü sürekli diğer kızlarda olduğundan Mi-cha'yı kabul etmedi ve sakinleştirmeye çalıştı.



Sang-ho direksiyona yumruk atıp hızla sürmeye ve kendi kendine konuşmaya devam etti.



-Demek onu benimle buluşacağını unutacak kadar çok seviyorsun Mi-cha! Hah! Bense seninle buluşacağım diye dün bara bile gitmemiştim. Lanet olası!!



Sang-ho bara gelip en sessiz köşeye oturdu.



~~~~~~~~~~



Mi-cha yavaşça gözlerini sildi ve kendisini John'dan çekti. John da ani bir hareketle gözyaşını silip Mi-cha'ya baktı.



-Mi-cha, en yakın arkadaşım da olsa kimsenin seni ağlatmasına dayanamam. Lütfen bir daha seni üzenler için ağlama.



Mi-cha boynunu eğip yumuşak bir tonla konuşmaya başladı.



-Onunla iki sene önce sahilde karşılaşmıştım. Ben tam olarak yüzme bilmediğimden ayağımın değdiği yerlerde yüzmeye çalışıyordum. Uzaklaştığımın farkına varmamışım. Ayağım yere değmeyince panik yapıp su yutmaya başladım. Gözümü açtığımda tanımadığım birinin kucağındaydım. Bu kişi Sang-ho'ydu. Onu daha sonra magazin sayfalarında gördüm ve..



John yine ağlayacak gibi oldu. Mi-cha'nın bir kez daha Sang-ho'yu sevdiğini söylemesine dayanamayacağı için Mi-cha'nın söaünü kesip onu susturdu.



-Devamını anlatma Mi-cha. Tahmin ediyorum...



Mi-cha kafasını kaldırıp John'a baktı. Gözleri dolmuştu.



-O imkansız. Değil mi?



John Mi-cha'ya iyice yaklaşıp elleriyle onun yüzünü tuttu.



-Mi-cha, herkesin hayatta ilk sevdiği biri vardır. Mutlu ya da mutsuz, bir şekilde bu sevgi sona erer. Kimse sonsuz değil çünkü. Hayatı başkası için üzülecek kadar çok mu sanıyorsun? Emin ol karşına seni çok ama çok seven biri çıkacaktır. Sen onları sevmeyi öğrendikçe mutlu olursun.



Mi-cha hafifçe tebessüm edip gözündeki bir damla yaşı sildi.



-Gerçekten, benim karşıma da çıkar mı?



John gülümseyip Mi-cha'ya sarıldı.



-Güven bana. Öyle biri karşına çıkacak. Sen yeter ki sevmeyi bil.



~~~~~~~~~~



Myeong-dae Sang-ho'yu barda sızmış görünce eve götürdü. Yatağının üstüne yatırdı.



-Ne vardı bu kadar içecek salak herif!



Sang-ho uykusunda hafifçe mırıldandı.



"Pes edemem..."



~~~~~~~~~~~~



Mi-cha yavaşça sınıfa girdi. Sang-ho ondan önce gelip masaya kafasını koymuş gözlerini kapatmıştı. Mi-cha sessizce onun yanına oturup Sang-ho'yu izlemeye başladı. Onun yüzüne baktıkça kalbi çok farklı atıyordu. Birden arka sıradan biri meyvesuyu uzattı.Mi-cha hızla kafasını o tarafa çevirdi.



-Çilek suyu istersin diye düşündüm.



Mi-cha John'a gülümseyip meyvesuyunu aldı.



-Teşekkür ederim. Ah, bu arada ben de sana kurabiye getirdim.



John'un gözlerinin içi gülüyordu.



-Sahi mi?



Mi-cha küçük bir kutuyu John'a uzattı.



-Al bakalım. Umarım beğenirsin. Bu benim ilk kurabiye yapışım. Tadı kötü olabilir.



John kurabiyenin ucundan küçük bir parça ısırdı. Birden gözleri büyüdü.



-Deli misin? Ne kötüsü? Harika olmuş.



-Teşekkür ederim John.



John çocuksu tavırla dudağını büzüp kaşlarını çattı.



-Bana oppa diyecektin



-Ah, pardon unutmuşum. Benden bir yaş büyüksün nasıl olsa.



Sang-ho başından beri gözleri kapalı bir şekilde onları dinliyordu. Birden gözlerini açıp onlara baktı.



-Yani yaş olarak büyük olduğu için mi oppa diyordun?



Mi-cha ve John şaşkın şaşkın Sang-ho'ya baktı. Sang-ho hiçbirşey olmamış gibi önüne dönüp belli etmeden sırıttı.



~~~~~~~~~~~



-Hey çilek kız!



Mi-cha okuldan çıkacakken Sang-ho'nun sesiyle durdu ve ona döndü.



-Efendim?



-Birşey mi oldu? Neden soğuk davranıyorsun?



-Yok birşey.



Mi-cha gidecekken Sang-ho onun kolundan tutup kendisine çekti.



-Böyle soğuk davranman hiç hoşuma gitmiyor. Dün neden buluşacağımız yerde değildin?



Mi-cha'nın boğazına birşeyler düğümlendi. Ağlamak istiyordu ama kararlıydı, ağlamayacaktı.

Sang-ho'ya bakıp yüksek bir ses tonuyla konuştu.



-Birlikte olduğun kızla daha çok vakit geçirmek istersin belki diye düşündüm.



-Ne kızı? Ne saçmalıyorsun? Dün alt tarafı 5 dakika geç kaldım ama geldiğimde Mi-cha hanım ortalıklarda yoktu. Kim kime bağırmalı acaba?!



Mi-cha derin bir nefes alıp devam etti.



-O halde neden o kız senin duşta olduğunu , gelemeyeceğini söyledi? Bana dövüş dersi vermek zorunda değilsin. İstemiyorsan bunu nazikçe söyleyebilirdin!



Mi-cha kolunu hızla çekip yürümeye devam etti. Sang-ho birkaç saniye düşündükten sonra olanları anladı. Hemen koşup Mi-cha'yı durdurdu.



-O konuştuğun kız zorla evime gelip gidecek bir yerinin olmadığını söyleyince para verip gitmesini söyledim ve kendimi hemen duşun altına attım. Çünkü seninle buluşmaya geç kalacaktım aptal!



Mi-cha şaşkın şaşkın Sang-ho'ya bakıp hafifçe tebessüm etti.



-Gerçekten mi?



-Tabi ki gerçekten. !



Mi-cha başını eğip belli etmeden güldü. Sang-ho da kollarını birbirine bağlayıp Mi-cha'ya baktı. Gülmemeye çalıştı.



-Ne o? Song Mi-cha, Choi Sang-ho'yu kıskandı mı?



Mi-cha gülmeyi kesip hızla kafasını kaldırdı ve Sang-ho ya iri gözlerle baktı.



-Ah, hayır hayır. Sadece ekildiğim için üzülmüştüm.



-Hmm.. Öyle olsun madem.



Mi-cha gülümsedi.



-Choi sang-ho?



-Hmm?



-Tekrar dövüş dersi vereceksin değil mi?



Sang-ho kocaman gülümsemek istiyordu ama belli etmemeye çalıştı.



-Bir şartla.



-Neymiş?



-Sen de bana ders çalıştıracaksın.



-Anlaştık.



İkisi de gülümsedi. Mi-cha kısık bir sesle konuşmaya başladı.



-Choi Sang-ho, ben...senin.. arkadaşın olabilir miyim?



Sang-ho yine gülmemek için kendini zor tuttu.



-Sen zaten benim arkadaşımsın.



Mi-cha hızla Sang-ho'ya sarıldı. Sang-ho Mi-cha'nın bu ani hareketlerine hala alışamadığından öylece kalakaldı. Mi-cha yine ani hareketle kendisini Sang-ho'dan çekip teşekkür etti ve uzaklaştı.



Sang-ho kendine geldiğinde yüzüne kocaman bir gülümseme oturmuştu. Yine kendi kendine mırıldandı.



-Bunu söylemeli miyim? Umm sanırım denemekte fayda var.



Sang-ho Mi-cha'nın arkasından gidecekken kolundan biri tutup onu durdurdu.



-Sang-ho konuşmamız lazım.



Sang-ho kaşlarını çatıp John'a baktı. Onun söyleyeceklerini tahmin ediyordu. Bu yüzden duymak istemiyordu.



-John Mi-cha'yla konuşmam gereken önemli bir konu var. Şimdi seni dinleyemem.



Sang-ho hızla kendisini çekip birkaç adım attı ki John'un bağırmasıyla durdu.



-Bu iddeadan vazgeç Sang-ho. Çünkü Mi-cha'yı seviyorum...!



Aceleye geldi. Umarım beğenirsiniz =( 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder